Akademisyen/Sosyolog Ahmet Aydın: Görgüsüzlük, Özgürlük Değildir...
Yaşadığımız çağda bir grup kendini bilmezler, yaptıkları görgüsüzlükleri, sanki bir özgürlükmüş gibi topluma sunmakta ve bunun kabullenilmesini istemektedirler.
Oysaki toplumsal hayatın olmazsa olmazı olan sosyal normlar vardır. Bu normlar içerik açısından farklılık göstersede, tüm toplumlarda evrensel değerlerdir.
İnsan sosyal bir varlık olduğu için, yaşamını toplum içerisinde devam ettirmek zorundadır. Sosyal hayat toplumsal iş bölümlerini de beraberinde getirir. Bu iş bölümlerinde insan sahip olduğu statüsü gereğince hangi rolü oynaması gerekiyorsa onu oynamalı.
Sahip olunan statülerin uyulması gereken toplumsal norm örüntüleri vardır. Bu bağlamda insan içinde yaşadığı toplumda barış ve huzur içerisinde yaşayabilmesi için normlara uygun davranmalıdır.
Bu normlar alışverişten, eğitime, giyimden kuşama, iletişimden insanlararası ilişkilere, konuşmalarda kullanılan ifadelere kadar her alanı kapsamaktadır.
Bugün içinde yaşadığımız zaman dilimine baktığımızda, yukarıda saydığımız davranış örüntülerinden maalesef ki insanlar, ne giyim kuşamda, ne konuşmalarda kullanılan dilde, ne de alışverişte sınır tanımakta. Sosyal Medya'da görünür olmanın etkisiyle de bu davranışlar her geçen gün abartılı bir şekilde devam etmektedir.
Adına özgürlük denen bu görgüsüzlük her alanda, duvarları saran sarmaşık çiçekleri gibi, milli ve manevi değerlerimizi sarmakta ve üstünü örtmektedir. Kadın erkek, cinsiyet ayrımı yapmaksızın insanlar toplumsal yapının sınırlarını zorlayan giyim ve davranış şekilleriyle gelecek nesillere kötü örnek olmaktadır.
Özgürlüğün de bir sınırı vardır, fakat görgüsüzlük sınır tanımaz.
Görgüsüzlük her yaş ve her eğitim seviyesinde insanlar arasında görülebilen bir davranış bozukluğudur.
Eğer görgüsüzlüğe bir sınır konmazsa gideceği yolu ve varacağı hedefleri kestirmek çok zor olmadığı gibi, vahim neticelerle sonuçlanabileceğini de tahmin etmek zor değildir. Çünkü, bugün bu giyim ve konuşma tarzını normal görürsek, yarın sokaklarda üstsüz dolaşan insanları, konuşmalarda ise küfür ve argodan başka ifadelerin kalmadığı bir iletişim şeklini benimsemek zorunda kalabiliriz.
Geçmişe baktığımızda onbeş yirmi sene öncesinde, bugünkü neslin bu hâle geleceğini söyleselerdi belkide hiçbirimiz inanmazdık ve abartıldığını düşünürdük.
Üniversite de derslerine girdiğim sınıflarda öğrencilerime sorduğum bir soru ve aldığım cevaplar karşısında şaşırmadım desem yanlış ifade etmiş olurum.
Bir dönemde yaklaşık beş yüz öğrenci ile derslerim gereği muhatap oluyorum. Aranızda argo konuşmayan ve küfretmeyen öğrenci var mı? sorusuna maalesef ki evet cevabını veren bir tane bile öğrenci çıkmadı. Demekki çocukların tamamı küfür ve argo kullanıyorlar, bunuda rahatlıkla ifade etmekten çekinmiyorlar.
Beni düşündüren ve gelecek adına endişelendiren ise sorduğum ikinci soruya aldığım cevaplar. Anneniz ya da babanız argo ya da küfürlü konuşuyor mu? sorusuna çocukların çoğunluğu annesinin küfürlü konuşmadığını, babasının ise arasıra küfür ve argo kullandığını ifade ettiler. Şimdi burada gelecek adına endişelendiren asıl sorun şu, küfür ve argo kullanmayan anne ve babanın yetiştirdiği bir nesil bu hâle geldiyse, iletişim de küfür ve argoyu normal bir lisanmış gibi kullanan bugünün neslinin gelecekte yetiştirecekleri çocukları düşünmek bile istemiyorum.
Bu durum giyim kuşamda seçilen kıyafetlerde de farklı değil. Eskiden bir atasözü vardı 'Anasına bak kızını al' diye. Maalesef şimdi anasına bakıyorsun, tesettürlü, babasına bakıyorsun mütedeyyin bir yaşantıları var aile olarak. Fakat çocuklarına bakıyorsun alabildiğince açık demiyorum çıplak giyinmiş, vücutlarının neredeyse dövme yapılmamış yeri kalmamış, burnu halkalı, yüzü hızmalı konuşması lanlı lunlu, acayip bir hâle bürünmüşler.
Başta aileler olarak fabrika ayarlarına acilen dönmemiz gerekiyor. Toplumsal normların ivedilikle hayatın her kademesinde işler hâle getirilmesi gerekmektedir. Eğer bunlar yapılmazsa görgüsüzlüğü sanki bir özgürlükmüş gibi göstermeye çalışanların eline büyük bir fırsat vermiş oluruz. Zaten kural nedir bilmeyen bu insanlar, yarın kendi kuralsızlıklarını bir kuralmış gibi gösterip, kendileri gibi davranmayanları sanki hastalıklı bireylermiş gibi göstermekten geri durmayacaklardır. Çünkü, 'körler memleketinde görmek, bir hastalık kabul edilir'. Azınlıkların yaptıklarının hor görüldüğü, çoğunluğun yaptıklarının ise normal karşılandığı bir toplumsal yapıya dönüşmek, onarılması güç neticeler ortaya çıkarabilir.
Neticeyi kelam, arsızlık, görgüsüzlük, kural tanımazlık asla özgürlük değildir. Çünkü özgürlüklerinde kendi içerisinde sınırları vardır.