Gazze: Sessizliğin Çığlığı, Yıkımın Yankısı
Bir zamanlar çocuk seslerinin yankılandığı sokaklar, şimdi yalnızca enkazın diliyle konuşuyor. Gazze, bir harita üzerindeki nokta değil artık; insanlığın utancını taşıyan bir yara, vicdanların sınandığı bir aynadır.
Toprağın altı kadar üstü de ölüme doymuş. Açlık, bir kurşun gibi değil; daha sinsi, daha sessiz. Her gün biraz daha eksiliyor hayat. Bir çocuğun gözündeki ışık, bir annenin kucağındaki umut, bir babanın dilindeki dua… Hepsi, İsrail’in kuşatması altında, kıtlığın pençesinde soluyor.
Gazze’de zaman durmuş değil, tersine akıyor. Her saniye, bir insanın son nefesiyle mühürleniyor. 332 kişi açlıktan öldü, 124’ü çocuk. Bu rakamlar, bir istatistik değil; birer mezar taşı. Her biri bir hikâye, bir düş, bir yarım kalmış ninni.
Savaşın adı değişti: artık bombalar kadar susuzluk da öldürüyor. Yardım bekleyen siviller, Zikim bölgesinde kurşunla susturuldu. Okullar, hastaneler, ibadethaneler—hepsi hedef. Sivil altyapının %88’i yok edildi. Gazze, artık bir şehir değil; bir hayaletin yürüdüğü harabe.
Ve ne yazık ki zalimler aynı safta toplanmış. Vicdanın değil çıkarın sesi yankılanıyor salonlarda. Hâlâ dünya beşten küçük; beş parmakla boğuluyor bir halkın nefesi. Güçlü olanın değil, haklı olanın susturulduğu bir çağdayız. İsrail, sadece toprak işgal etmiyor; insanlığın en temel değerlerini de yerle bir ediyor. Açlığı bir silah gibi kullanıyor, suyu bir tehdit gibi. Bombalarla değil, susuzlukla, ilaçsızlıkla, çaresizlikle vuruyor Gazze’yi.
Ama bu sessizlik sonsuz değil. Dünya, yavaş da olsa uyanıyor. Londra’da binlerce insan sokaklara döküldü, ellerinde “Free Palestine” pankartlarıyla. New York’ta, Tel Aviv’in destekçilerine karşı yapılan yürüyüşlerde çocukların fotoğrafları taşındı. Paris’te, Berlin’de, İstanbul’da meydanlar doldu; Gazze için atılan her slogan, bir kurşunun önüne dikilmiş bir vicdan oldu.
İngiltere’de 700’den fazla girişimci, İsrail’e silah ambargosu çağrısı yaptı. ABD’de 17 senatör, gazetecilerin Gazze’ye girmesi için baskı kurdu. Hamas’ın çağrısıyla 22-24 Ağustos arasında “Küresel Öfke Günleri” ilan edildi; meydanlar, sokaklar, elçilik önleri birer direniş alanına dönüştü.
Bu sesler, sadece protesto değil; insanlığın kendini hatırlama çabası. Gazze’nin çığlığı, artık sadece Gazze’den değil, dünyanın dört bir yanından yükseliyor. Her bir gösteri, her bir bildiri, her bir yürüyüş; Gazze’nin yalnız olmadığını haykırıyor.
Ama yine de bir gerçek var ki, gözümüzü kaçırdıkça büyüyor: İnsanlık öldü.
Vicdan, diplomasi masalarında boğuldu. Merhamet, strateji raporlarında kayboldu.
Bir çocuğun açlıktan ölmesi, artık haber değeri taşımıyor.
Bir annenin feryadı, algoritmaların filtresine takılıyor.
Bir halkın yok oluşu, sadece bir “güvenlik meselesi” olarak tanımlanıyor.
Gazze, bir çağın aynasıdır. Ve bu aynaya bakan herkes, kendi insanlığını görecektir, ya da onun yokluğunu.