İklim Yasası: Geleceğe Yazılmış Bir Mektup

Bir sabah uyandığımızda gökyüzü masmavi olacak, ağaçların dalları rüzgârla fısıldaşacak, kuşların kanat sesleri şehirlerin duvarlarını aşacak…

İşte o sabah, bizler sadece yeni bir güne değil; alınan doğru kararların meyvesine, geleceğe verilmiş bir sözün gerçekliğine uyanacağız.

Bugün hâlâ bir yangının içindeyiz. Sessiz, görünmeyen ama her nefesimizde hissettiğimiz bir yangın bu. Kuruyan toprak, yönünü şaşıran göçmen kuşlar, nefes almakta zorlanan çocuklarımız… Bunlar kader değil, ertelediğimiz sorumluluklarımızın sonucu.

İklim Yasası işte bu noktada karşımıza çıkıyor. Bu yasa, sadece doğa için değil; biz insanlar için de bir şifa reçetesi.
Çünkü iklim yasası, çocuğumuzun temiz suya erişebilme hakkı, yaşlılarımızın serin bir yaz geçirebilme umudu, bir babanın “Bu toprak sana miras kalacak” diyebilme güvenidir.

Elbette değişim kolay olmayacak. Sanayi yavaşlayabilir, maliyetler artabilir, alışkanlıklarımız sarsılabilir. Ama kendimize şu soruyu sormalıyız:

Zor olduğu için mi vazgeçeceğiz, yoksa vazgeçtiğimiz için mi işler daha da zorlaşacak?

Hayat da böyledir aslında… Kişisel gelişimde de en büyük engel, konfor alanının dışına çıkmaktır. Doğa da bizden tam olarak bunu istiyor: Rahatsızlık duymayı göze almak, alışkanlıklarımızı değiştirmek, daha sürdürülebilir bir yaşam biçimini seçmek.

Dünya evimizdir. Çatısı gökyüzü, duvarları dağlar, zemini topraktır. Bu evin çatısı akıyor, duvarları çatlıyor. Bizim görevimiz tamir etmek, onarmak ve gelecek kuşaklara sağlam bırakmak.

Unutmayalım:

Bir çocuğun gülüşü, bir kuşun kanat sesi, bir annenin “Bak hava ne kadar güzel” diyebilmesi… Hepsi bizim alacağımız kararlara bağlı.
Ve her karar, geleceğe atılmış bir imzadır.