İnsan Sevdiğine Hesap Sorar!
İnsan değer verdiğine, kıymetini bildiğine hesap sorar, değer vermediğine hal hatır bile sormak istemez. Bu genel geçer bir kaidedir. İnsanoğlu değer verdiği, destek verdiği insanlarında, zor zamanlarında kendi yanlarında olmalarını, içinde bulundukları zor durumdan kurtulmak için, kendilerine destek verilmesini isterler ve beklerler. İnsan bir şeyler umduğundan, bir medet beklediğinden, yardım ister.
Dünya Müslümanları olarak, sayıca çok olmamıza rağmen, dünyanın dört bir yanında en fazla zulüm gören, işkence gören, hor görülen, aç susuz bırakılan, taciz edilen ve tecavüze uğrayanlar Müslümanlar. Dünya coğrafyasında yönümüzü döndüğümüz ve yüzümüzü çevirdiğimiz her yerde, kadın kız demeden, çoluk çocuk demeden, genç yaşlı demeden katledilenler, yok edilenler, soykırıma maruz bırakılanlar hep Müslümanlar. Peygamber efendimizin de buyurduğu gibi , sayıca çokuz ama maalesef sahada yokuz. Fikren, bedenen, siyaseten yok olduğumuz her yerde, bedenen yok edilende yine biz Müslümanlarız.
Özellikle son iki yıldır dünyanın gözü önünde, Siyonistlerin kötü emelleri altında soykırıma tabi tutulan, İsrail’in insafsız ve insancıl olmayan, bir savaştan ziyade bir insanlık katliamı altında, kimsesiz, yapayalnız, çaresiz bırakılıp, kendi kaderlerine terkedilen Gazzeli Müslümanlar, Türkiye’de yaşayan Müslüman kardeşlerine sitem ediyorlar. Hatta sadece sitem etmeyip, ‘’Biz sizden çok şey istemedik, bize bir şişe su, bir parça ekmek istedik’’ diye içinde bulundukları hazin durumu haykırıyorlar. Haksızlar mı? Elbette haklılar. Niye bize
yani Türkiye’deki Müslümanlara sitem ediyorlar. Biliyorlar ki, dünyada Müslüman olan ülkeler arasında özellikle Ortadoğu da, hem islamiyeti yaşama anlamında hem de siyasi boyutta en güçlü olan ülke Türkiye olduğu için. Bundandır sitem ve beklentileri. Ayrıca Osmanlı’dan kalma sevgileri vardır Türk toplumuna karşı. Biliyorlar Türk’ün ecdadı Osmanlı mazlumun yanında, zalimlerin ise karşısında olduğunu. Onun içindir, Türk insanına bakışı ve onlardan yardım bekleyişleri.
Değerli Dostlar!
Her şeyi siyasetçilerden ve yöneticilerden beklemek, sorumluluğu tamamen onlara bırakmak, bizim üzerimizde ki yükümlülüklerimizi ortadan kaldırmaz.
Olayın siyasi boyutu siyasetçileri ilgilendirir. Yarın ruz-i mahşerde hesap onlarındır. Onların hesabını mahkemeyi kübraya bırakarak, samimi bir müslüman olarak biz dönüp kendi hesabımıza odaklanalım. Eğer bir Müslüman olarak, ‘’Ben Müslümanım Elhamdülillah’’ diyen birisi olarak, sıradan bir yurttaş olarak biz ne yapıyoruz dünya coğrafyasında zulüm gören din kardeşlerimiz için, bunu sorgulayalım, kendimizi hesaba çekelim, gelmesi kat-i olan hesap günü gelmeden. Hem nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s): “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz ve amelleriniz mizana konmadan evvel siz amellerinizi tartınız.” buyurmuyor mu?
Hesap gününde herkesin hesabı kendine sorulacak, herkes mutlak adil olan mahkemelerce yargılanacak. Bu mahkemelerde herkes dünya da kendine ne kadar imkan, ne kadar güç ve ne kadar sorumluluk verildiyse onlardan yargılanacak ve hesap verecek.
Gelin hep beraber kendimize şu soruları soralım ve kendi kendimize cevaplar vermeye çalışalım.
Ben bir Müslüman olarak zulüm gören kardeşlerimin ne kadar yanında oldum?
Zalimler karşısında mazlumlar için neler yaptım?
Müslüman kardeşlerim işkence görürken ben hangi heva ve arzularımdan vaz geçtim?
Siyonistler dünya ekonomisinin büyük bir çoğunluğunu elinde bulundurup, dünya ticaretine hakim olurken ben Müslüman iş adamları olarak neredeydim?
Müslüman kardeşlerimin üzerlerine bombalar yağarken, İsrail ve Siyonistlerin ürettikleri ürünleri alıp kullanmaya niye devam ettim?
Ramazan ayında 15-16 saat oruç tutup ta iftar sofralarımdan başta coca cola’yı neden eksik etmedim?
Sırf sosyal medya mecralarında paylaşım yapabilmek, arkadaşlarıma hava atabilmek uğruna Starbucks’ta karton bardakta kahve içip, doğum günü partilerini niçin düzenledim?
Evimizde kullandığımız ürünlerin bir çoğu İsrail ürünü, alternatifleri olmasına rağmen, niye Siyonistlerin ürünlerini kullanmaya devam ettik?
Giydiğimiz ayakkabıdan kıyafete varana kadar Siyonistlerin her ürününü neden kullandık?
Gazze’de insanlık dramı yaşanırken, anneler çocuksuz, çocuklar annesiz, kadınlar kocasız, erkekler eşsiz yarım yamalak bırakılırken sen ne yaptın? Biz ne yaptık?
Sevgili Dostlar !
Bu soruları çoğaltabiliriz hem de onlarca yüzlerce. Önemli olan bunlara verebileceğimiz makul, mantıklı ve tutarlı bir cevabımızın olup olmadığıdır. Yoksa klasik verilen ‘’En kalitelisi bunlar’’ ya da ‘’Ben niye boykot edeyim, siyasiler , yöneticiler boykot etsin’’ gibi basit sığ sıradanlaşmış cevaplarla mı geçiştireceğiz. Yukarıda da bahsettim mahşer gününde hesapların şahsi olacağını.
Önemli olan senin cevabın ne olacak. Yaratıcı sana sorduğu zaman ‘’Ey kulum ben sana akıl verdim, sor, sorgula, araştır diye’’ çünkü Kur’an-ı Kerim’de ‘’Akletmez misiniz?’’ fermanı vardır. Ya da en kalitelisi bu diye kullandığınız ürünler kardeşlerinize silah olarak, bomba olarak yağdırılırken, kardeşlerinizin bırakın kalitelisini, içmek su, giymek için kıyafet, yemek için yiyecek, uyumak için yatak bulamadığı bir dönemden geçerken sen Müslümanım diye nasıl övüneceksin. Gazze’de çocuklar aç uyurken, 3 yaşındaki bir çocuğun ; “Cennette yemek var mı anne? Varsa ölelim karnımız doyar.” dediği ya da "Babamın şehadetine dayandığım için cennete gireceğim değil mi?’’ sorusunu soran çocuklarla aynı cennete nasıl talip olacağız.? İnsani yüreklerin dağlandığı "Cennette çikolata yiyebileceğim" ümidiyle yaşayan Gazzeli çocukların yüzüne nasıl bakacağız? Olurda karşılaşırsak aynı cennette.
Gazzeli çocuklar… Dünya seyrederken onlar cennete doğru yürüdüler. Her bir minik beden, vicdanlarımızda derin bir yara açarak yol aldılar adin cennetlerine. Cennet onların sonuna kadar hakkı, çünkü insanlık ve insanlar koruyamadı onları.
Gazze’den Cennete giden yollar çok kalabalık. Kimse bu yaşantısı ile cennete gitmeyi hayal bile etmesin. Çünkü, cennet Gazzeli çocukların hakkı.
Dedik ya, insan sevdiğine hesap sorar diye.
İnsanın sevmediği kişiden ne bir beklentisi vardır ne de ona hesap sorar. Hani derler ya ‘’Derici bile sevdiği deriyi yerden yere vururmuş’’. Ne biz sevdiklerimizi yerden yere vuralım, ne de sevdiklerimiz bizi vursun. Tek yapmamız gereken, olmamız gereken yerde, olmamız gereken anda ve zamanda olmalıyız sevdiklerimizin yanında. Onlar için yapmamız gereken elimizden gelen her ne ise , gücümüz neye yetiyorsa tam da onu yapmalıyız sadece. Müslümanlığımız ve insan oluşumuz bunu gerektirir. Bu arada kimin neyi kaybettiğini,yarınlar karar verecek.
Sevgili Müslüman kardeşim!
Hiçbir şey yapamıyorsan, İsrail ve destekçilerinin mallarını da mı BOYKOT edemiyorsun? Unutma, Siyonistlerin mallarını, yemezsen, içmezsen, giymezsen, kullanmazsan ÖLMEZSİN, bunları yer, içer, giyer ve kullanırsan Gazzeli çocuklar başta olmak üzere , kadın – kız, genç- yaşlı demeden Müslüman kardeşlerin ÖLMEYE devam eder.