Manifest'e Manifesto!

Manifesto , toplumsal bir hareketin duyurulması ve düşüncelerin belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu ifade eden yazılardır.

Sanat manifestosu, bir sanatçının veya sanat hareketinin niyetlerini, güdülerini veya görüşlerini kamuya açık bir şekilde beyan etmesi şeklinde ifade edilebilir.

Manifest ; apaçık , belirgin , açık , net ; kolayca algılanan veya kavranan anlamına gelmekle birlikte,  kişiyi kesin bir sonuca götüren gözle görülür işaretlerin varlığını ifade eder.

Son günlerde Türkiye gündemine oturan konulardan birisi de, güya bir müzik grubunun sözüm ona sanat(!) yapıyoruz adı altında İstanbul’da  +18 konseri yapması ve konser görüntülerinin sosyal medyada yayılması neticesinde, malum grubun hem sahne kıyafetleri hem de sahnede sergiledikleri dans figürlerinin toplumun bir kesimi tarafından tepkiyle karşılanması sonucunda Cumhuriyet Savcılığı tarafından, grup hakkında "hayasızca hareketler" ve "teşhircilik" suçlarından soruşturma başlatıldığı bildirildi. Açıklamada, grubun konserdeki dans ve gösterilerinde "edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep törelerine saldırı niteliği taşıyan" hareketlerde bulunduğu iddia edildi.

Buraya kadar tamamda asıl önemli olan biz Türkiye olarak bu hale nasıl geldik? Bu grubu oluşturan bireyler, nerede, hangi ortamda, nasıl, niçin, ne zaman ve kimler tarafından yetiştirildi? Grubun amacı ne? Kimlere hizmet ediyorlar? Eğer yaptıkları sanatsa bunun sanatla alakalı hiçbir özelliği yok. Özgürlük adına yapıyorlarsa bu özgürlük değil, çünkü özgürlük hadsizlik değildir.

Özgürlüğünde bir sınırları, bir duruşu vardır.

Peki niye? Olaya grubun ismiyle başlayalım. Manifest’in en yaygın olarak kullanılan anlamı, ‘’Açıkça göstermek’’ olarak ifade edilmektedir.

Anadolu da yaygın olarak bir kullanım vardır. Yaşlılarımız çocukların isimlerini öğrendiklerinde, eğer güzel bir isimse ‘’İsminle müsemma ol’’ derler. Yani isminin anlamını, özelliklerini üzerinde taşı manasında kullanılan bir ifadedir. Bu malum grupta isminin anlamını tam manasıyla üzerinde taşıyabilmek, isimlerinin karşılığını verebilmek adına ellerinden gelenin fazlasını sergiliyorlar.

Her şeyi açıkça göstermek için var güçleriyle çalışıyorlar. Konsere +18 uyarısını koymak bu konseri masum göstermez gösteremez de. Çünkü +18 lik davranışlar toplum önünde hele hele bir konser ortamında hiç konuşulmaz ve gösterilmez. Ahlak, edep, haysiyet dediğimiz özellikler herkese lazımdır çünkü. 18 yaşından büyük olanlar toplum önünde istediği her şeyi yapabilir diye bir rahatlık yoktur. Bu sadece bizde değil dünyanın neresine giderseniz gidin böyledir.

İkinci olarak bu grubun durumu belli, amacı belli, giydiği kıyafetleri belli, az çok dans figürleri de belli olmasına rağmen bunlara kim niye neden izin verdi? İllaki bazı şeyler olup bittikten sonra mı akıllarına gelecek yönetici pozisyonundaki ilgili kişilerin. Bu olaylar yaşanmadan bir önlem alınamaz mıydı? Malumun ilanı mı gerek? Ya da klasik bir deyimle ‘’Olur böyle vakalar, Türk Polisi yakalar’’ anlayışı ile mi hareket etmek gerekiyor? Bu tür olaylar ayyuka çıktıktan sonra; hem malum grupların daha çok reklamı yapılmış oluyor. Benim gibi bilmeyenler de öğrenmiş oluyor.

Özellikle safi zihinler, genç dimağlar zarara uğratılıyor. Bediüzzaman Said Nursi  hazretlerinin ifadesiyle "Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir." Çünkü, batıl olan şeyler etraflı bir şekilde tasvir edilip muhatapların zihinleri yaralanıp kirletilirse, yaralanan bu zihin ve kalp yeniden tadil ve tamir etmek çok kolay olmayacaktır. Ayrıca biz eğitimcilerin çok kullandığı bir deyim olan ‘’Eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek’’ ifadesi de, yapılan bir yanlışı anlatırken çok fazla teferruata girip o yanlışı yapmaya destek verdiğini ifade etmek için kullanılır ve eğitim açısından önemlidir. Bu açıdan olaya baktığımızda önce izin verip ardından grup hakkında soruşturma açılması ülke gündemine oturdu, bilen bilmeyen, duyan duymayan böyle bir grubun varlığından haberdar olmuş oldu. Bir şarkı sözünde de ifade edildiği gibi ‘’Duyanlara, duymayanlara, bilenlere bilmeyenlere’’ duyurulmuş oldu. Hem de yasal yollarla devlet kurumları aracılığıyla. Grup açısından olaya baktığımızda, ‘’reklamın iyisi kötüsü olmaz anlayışıyla’’ reklamları yapılmış oldu. Peki böyle olmak zorunda mı? Daha öncede bundan birkaç yıl önce Isparta Gül Festivali’ne davet edilen bir sanatçı(!) bir konserde yapmış olduğu açıklamaları nedeniyle, toplumdan, bazı STK’lardan gösterilen tepkiler üzerine ilgili sanatçının(!) konseri iptal edilmişti. Bundan kim faydalandı, maalesef yine o sanatçı(!).

Reklamı yapılmış oldu daha fazla rağbet görmeye başladı. Bunları bu olaylar yaşanmadan ön görebilmek zor mu? Hemde teknolojinin bu kadar yaygın olduğu, istenilen bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir zamanda. Kanımca hiç zor değil, ya bu işlerle ilgilenen yetkili insanlar ihmalkarlık veya üşengeçlik yapıyorlar. Ya da onların da toplumsal konular, milli ve manevi değerler konusundaki hassasiyetleri zayıfladı, bu tür eylemleri ve söylemleri normal görebiliyorlar. Çünkü yapılanları başka türlü izah etmek çokta akla mantığa uygun görülmüyor.

Üçüncü olarak ta; toplumsal değerler konusunda Türk toplumu olarak ne kadar yara aldığımızın bir tezahürüdür bu grup ve bu grup gibi olan başka gruplar ve sanatçılar. Çünkü bunlar da bu ülkenin vatandaşı, bu ülkenin değerleriyle yetişmiş olmaları gerekiyor doğal olarak. Bunların ailelerini düşünüyorum, bu çocuklar büyürken, gözlerinizin önünden bir bir kayıp giderken hiç mi görmediniz? Bu çocuklar bu hale nasıl geldiler? 2025 Aile yılını yaşadığımız bir dönemde, aile olarak hiç mi bir araya gelmediniz? Normal bir anne – baba bu duruma müsaade edemez etmemeli. Her anne baba evladı için yaşar, evladının kılına zarar gelmesini istemez. Adete ‘’Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor’’ diye feryat eden düşünür gibi feryat figan etmeli anne babalar. 

Sevgili Ebeveynler!

Gerçekten de içinde yaşadığımız zaman diliminde küfür, her zamankinden daha dehşetli, daha açık bir şekilde yaşanmakta ve gösterilmekte. Evlatlarımızı bu çağın bu asrın vebasından, arsızlık ve iffetsizlik musibetinden korumamız gerekiyor. Şer odakları her zaman olduğu gibi işini yapacak, şeytan her zaman var ve şeytanlığını yapacak ve de yapıyor. Burada önemli olan biz ne yapıyoruz başta anne – babalar olarak. Çocuklarımızın sadece bedeni ihtiyaçlarını karşılayıp, ruhlarını aç mı bırakıyoruz? Çocuğumuzun karnı bir şekilde doyar. Bir çocuğa asıl ihtiyaç olan ruhunu , maneviyatını doyurmaktır. Bunu da özellikle biz anne babalar yapmalıyız en doğrusundan, en iyisinden, en güzelinden. Başkalarının eline bırakırsak hele hele günümüzde cep telefonları, bilgisayarlar aracılığıyla dijital dünyanın eline, olmayan insafına bırakırsak vay o çocuklarımızın haline. Bugün dijitalleşme her zamankinden daha hızlı gelişmekte ve daha tehlikeli hale gelmektedir.

Gelin zaman çok fazla ilerlemeden, iş işten geçmeden çocuklarımız gözlerimizin önünde bir bir kayıp gitmeden sahip çıkalım evlatlarımıza. Yavrularımızı hiç kimseye kurban etmeyelim.

Özellikle de kim olduklarını bilmediğimiz ama şeytana hizmet ettiklerini bildiğimiz, şer odaklarının eline hiç bırakmayalım göz bebeğimiz olan çocuklarımızı. Sağlam karakterli çocuklar yetiştirelim. Yetiştirelim ki çocuklarımız dış dünyanın etkileri karşısında sarsılsada, yıkılmasınlar, dimdik onurlarıyla ayakta kalabilsinler. 

Saygıdeğer yetkili olduğunu bildiğimiz lakin etkili olduklarına inanmak istediğimiz kişi ya da kişiler!

Lütfen sizlerden bir eğitimci, bir toplum bilimci ve bir baba olarak isteğimiz, ricamız bu olaylar olmadan yaşanmadan önlemini alınız. Başta gerçek hayatta olduğu gibi, özellikle dijital platformlarda, sanal mecralarda, başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere, bütün toplumu muzır neşriyatlardan, kötü akımlardan, sanat adına yapılan her türlü ahlaksızlık ve iffetsizlikten korumak için gerekli önlemleri iş işten geçmeden alınız. Eğer zamanında önlem alınmazsa son yaşanan olaylarda olduğu gibi olay vuku bulduktan sonra bir şeyler yapılmaya çalışılırsa maalesef gelecek adına, gençlerimiz adına ülke adına çok kayıplar yaşamış oluruz.

Çok geç olmadan, gençlerimiz elimizden kayıp gitmeden toplum olarak hep birlikte bir şeyler yapmamız gerekiyor.