Şehadetiyle Bir Ümmete Muallim Olan Şehir: Gazze

Zamanın hoyrat çarkı dönerken, günlerden bir gün takvim yaprağı "24 Kasım"ı gösterdi. Öğretmenler Günü… Yani ilmin, irfanın, ahlâkın mihmandarlarına ayrılmış o mübarek gün… Lakin bu sene bu gün, mazlum bir beldeden yükselen feryatla yoğrulmuş, ilhamını kalemden değil kanla yazılmış destanlardan almıştır. Ve işte o beldenin adı: Gazze…

Gazze ki, mukaddes emanetin gölgesinde, kurşunların altında bile tevazuundan ödün vermeyen yiğitlerin diyarıdır. Şimdi oradan, yalnızca mermi değil, ibret, izzet ve haysiyet de yağıyor üzerimize. Zira bu topraklarda, her sükût bir nida, her şehadet bir beyan, her ev bir mekteb-i irfan olmuştur. Öğretmenlik sadece sınıfta değil, sokakta, siperin ardında, bir yıkıntının başında da icra edilmiştir.

Ey Gazze’nin celadetle yoğrulmuş babaları! Siz ki, evladınızı toprağa verirken göğe dönük ellerinizle “Ya Rabbi, evladım kurban olsun sana!” diyerek, ümmete vuslatın hakikatini hatırlattınız.

Ayak izlerinizi takip eden oğullarınıza, canı verirken dahi başı eğmeden gidenlere bıraktınız direnişin mirasını. Bize, şehadet şerbetinin yalnız kitaplarda değil, kalpte, fiilde ve kabirde de içilebildiğini öğrettiniz.

Ey Gazze’nin nur yüzlü anneleri! Gözünüzde yaş, gönlünüzde teslimiyet… Siz ki, her evladınızı bir Mescid-i Aksa nöbetçisi gibi büyüttünüz. Bize yalnız anneliği değil, Hacer misali tevekkülü,

Asiye misali izzeti, Hatice misali sadakati öğrettiniz. Evladını toprağa veren annenin suskunluğu, ümmete bir hutbe gibi indi gökten.

Ve siz, ey Gazze'nin mübarek çocukları… Minik bedenlerinize ağır yükler yüklendi. Lakin eğilmediniz. Gözlerinizdeki kararlılık, nice yetişkine ders oldu. Oyuncak yerine taş, ninni yerine siren, şeker yerine kurşun düşen çocuk halinizle, sabrın ne olduğunu öğrettiniz biz şımartılmış büyüklere…

Ey Gazze'nin beyaz önlüklü sahabe nişanlı hekimleri! Sizin nezdinizde bir ameliyat masası, bir ribat hattına; bir stetoskop, bir silaha; bir neşter, bir sabır imtihanına inkılâb eylemiştir.

Bombaların göğü parçaladığı, sedyelerin kanla sulandığı saatlerde dahi bir tek hastayı terk etmediniz. Elektriksiz, aletsiz, ilaçsız mekânlarda, Allah'a tevekkül ile yürüttünüz her müdahaleyi. Nice çağdaş "Hipokratlar" maaşın azlığından hicret ederken, sizler vatan sevdasıyla toprağa kök saldınız. Bize hekimliğin yalnız meslek değil, bir nevi cihad-ı ekber olduğunu gösterdiniz.

Ey iftiharımız olan Kassam’ın göğsü imanla kabarmış yiğitleri! Sizler ki Allah'ın nusretine istinat eden bir avuç fedakâr mücahit olarak, koca bir ümmetin izzetini omuzladınız. Düşmanınız çok, mühimmatınız azdı. Lakin “Allah bizimledir” dediniz. Kimi zaman tünelde, kimi zaman enkaz altında, kimi zaman ise düşmanın gözünün içine baka baka yazdınız destanınızı. Ve böylece müstekbirlerin gururunu yerlere çaldınız. Her biriniz, çağdaş bir Halid oldunuz. Biriniz Uhud’da Musab gibi bayrağı taşıdı; diğeriniz Bedir’deki genç sahabîler gibi düşmanın karşısında titremeden durdu. Ve bir ses yankılandı Gazze'den ümmete: “Azlar çoklara galip gelir, yeter ki Allah sizinle olsun.” Bu bir nasihat değil, bizzat yaşanmış bir hakikatti.

Ey Gazze'nin toprağında iz bırakmış, göğünde yıldız gibi parlamış şüheda! Sizler yalnız canlarınızı değil; kalbimizi, vicdanımızı, dinimizi, tarihimizi de uyandırdınız. Her düşen bedenle, bizde bir damla hayâ uyandı. Her yıkılan evle, içimizde bir mahcubiyet bina edildi. Zira sizler, emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker şiarıyla yaşadınız. Siz ki, öğretmenlik sıfatının yalnızca diploma ve kürsüyle değil, iman, teslimiyet ve şehadetle tahakkuk ettiğini öğrettiniz bize.

Ve şimdi ey insanlık! Gazze’ye kulak ver… Zira oradan yükselen ses, sadece barutun, sadece feryadın, sadece yıkımın sesi değil; oradan sâdır olan, bir hakikatin haykırışıdır. Öğretmenlik, sadece harfleri öğretmek değildir; Gazze’de bir annenin sabrı, bir babanın metaneti, bir çocuğun şehadetiyle tefsir olunmuştur bu hakikat.

Gazze'nin talimhanesi kanla, gözyaşıyla, imanla bezenmiş; müfredatı şehadet, sabır, rıza ve tevekkülden ibaret olmuştur. Burada her sokak bir dershane, her siper bir kürsü, her can bir kitap olmuştur. Ve biz, ilim için yolculuk eden talebeler gibi, gözyaşlarımızla bu dersleri satır satır okumakla mükellefiz.

Ey ümmetin yitik evlatları! Batının ışıklarıyla sersemlemiş gözlerinizi, Gazze'nin karanlığındaki nur-u hidayete çevirin. Zira orası, imanın alevlendiği, sabrın kemale erdiği, kulluğun izzete dönüştüğü yerdir. Orası bir diyardan öte, bir iman mektebidir. Öğretmenleri ise; yıkılmış evlerde ezanla uyanan anneler, enkazdan secdeyle çıkan babalar ve şehadeti oyun sanan çocuklardır.

Gazze, kıyamete kadar baki kalacak bir iman şahikası, bir izzet abidesi, bir külliyat-ı direniş olarak insanlığın önünde durmaktadır. Gazze’nin öğretmenleri artık kitaplarda değil; onlar, toprağın altında gülümseyen şehitlerdir. Onlar, suskun dünyanın vicdanında çınlayan bir tokattır. Ve onlar, bize ahireti, imanı, sabrı, cihadı öğreten mübarek muallimlerdir.

Bu vesileyle; Öğretmenler Günü'nde hakiki öğretmenliğin ne olduğunu, kelimelerden öte canla yazan, kanla çizen, sabırla sabitleyen Gazze’nin her bir ferdini rahmetle, minnetle ve haşyetle yâd ediyorum. Zira Gazze bize sadece öğretmedi... Bizi terbiye etti. Ve biz hâlâ onun talebesiyiz.