Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Hayrat Yardım
Ayşeli Polat
Köşe Yazarı
Ayşeli Polat
 

Cennete Giden Nâzenîn Yolcu: Rim

Ah Rim… Gönlümün en hüznengîz köşesine nakşolmuş isminle başlıyorum kelamıma. Zira sen ki, çocuk tebessümünün en saf, en lâl hâlini, yıkılmış bir hanenin altında bırakıp gittin. Sen ki, gökyüzüne açılmış minicik ellerinle oyun ve oyuncak değil duâ taşıdın semâya, bir yetimin niyazı gibi, bir annenin hâkî secdesi gibi... Ah Rim… Hangi lisanın kelimeleri yeter ki, mazlum yüreğinin savrulmuş son nefesini anlatmaya? Hangi kalem kâfidir ki, gözlerinin ta içine yağan bombaları yazmaya? Bir gülşen-i vîrânede açmış solgun çiçek gibi, sana isabet eden her kurşun, insanlığın vicdanına saplanan hançer değil midir?   Kundaktaki bir masumu, hiddetle sarmış cehaletin ateşiyle yaktılar. Fakat ey şehîde-i sabâvet, sen ki, sîmurg misali küllerinden mana doğuran bir nişan oldun. Şimdi hâlâ gözlerinin hayalinde seyran eden anneler, senin ismini iç geçirerek anıyorlar. “Ah Rim!” diyerek göğüslerine taş basıyorlar... Ah Rim… Senin şehadetin, yalnız bir bedenden yükselen ruhun vedası değildir. Senin gidişin, ümmetin yetim kalan vicdanıdır.   Ne cevherler döküldü ardından; bir anneden bir ömre yetecek nâleler, bir babadan sessizce düşen yaşlar...  Çünkü senin adın artık bir kıyam gibi yankılanmakta mazlum coğrafyalarda.  Senin mezarın toprağa değil, insanlığın takatsiz yüreğine kazındı. Ne vakit bir çocuk ağlasa, bil ki o ağlayışta senin sessiz çığlığın var. Ne vakit bir kuş göğe kanat çırpsa, bil ki o gökyüzüne senin duaların sinmiştir. Ah Rim… Senin yaşında nice çocuklar oyuncaklarıyla hayal kurarken, sen gökyüzünün yıldızlarını bir bir sayarak, yıldızsız gecelere mâh oldun. Bir yanık seher vakti, belki bir ninniye dalmışken, birden koptu semadan zebanî toprağa... Adına yazılmış her harf, şimdi dillerde beddua, kalplerde duâ oldu... Rim, sen gittin ama ardında bir ümmetin uyanışı kaldı...   Ah Rim... Gözümün nuru, gönlümün sürûru, cennet bahçemin en latif çiçeği. Şimdi ne vakit ismini ansam, yüreğimde bir hicran sarmaşığı dolanıyor. Zira sen ki, daha beş bahar bile görmeden, toprağın en müşerref şehitlerinden oldun. Dedenin sadece evladının evladı değil, kalbinin ta kendisi idin sen. Sen doğduğunda, öyle bir seher vaktiydi ki, gökyüzü bile pembeleşmişti senin hatırına. Dedeciğin sana “Ruhumun ruhu” derdi; zira senden evvel hiçbir varlığa bu kadar aşık olmamıştı. Gamzelerinde tebessümün değil, bir ümmetin umudunun gizli olduğunun farkındaydı. Ey Rim... Küçücük adımlarınla avluda seğirttiğin her ânı hafızama nakşettim.   “Cidde, cidde!” diye dedene koştuğun her lahza, şimdi ciğerime saplanan birer hançer.   Bir köyün gülüyken, bir ümmetin gözyaşı oldun. Sadece bir dede için değil, Filistin için kıyamet çiçeğisin sen artık… Ah Rim... Dün gece rüyama teşrif ettin. Üzerinde bembeyaz bir elbise, elinde zambaklarla bir seher yeli gibi gülümsedin bana. Lakin gözlerinde dünya yoktu artık. Gözlerinde rahmet vardı, sekînet vardı.Bir şehitten beklenen teslimiyetin ta kendisi vardı. Biz sana hayal kurmayı öğretemedik belki ama sen bize sabrın en muazzam tefsirini öğrettin. Artık her ezan seni çağırıyor gibi geliyor kulağıma. Her yağmur, senin gülüşünü getiriyor içimdeki çorak vadilere. Bir çocuğun vedası değildir bu. Bir milletin kalbine yazılmış en hüzünlü mersiyedir senin yokluğun.   Ah Rim... Benim sadrımda bir sızı değil, bir iman ateşi yaktın sen. Ey şehîde-i sabâvet...Şimdi ben her yetim çocuğun başını okşarken, senin saçlarını tarar gibi titriyorum. Her yetimin gözünde sen varsın, her duamda senin ismin… Sen gittin ama kalbimde kök saldın. Sen sustun ama hâlâ konuşursun içimde. Sen toprağa düştün ama biz başımızı kaldırmayı senden öğrendik. Seninle birlikte çocukluğum, neşem de gitti belki. Ama imanım kuvvet buldu. Çünkü senin ismin artık gök kubbenin altında bir niyaz, senin sesin, feryâdımın en kutsî yankısıdır… Ah Rim… Sana bir kez sarılamadım. Bir kez kokunu doya doya içime çekemedim. Ama bil ki, cennette ben seni koklayana dek, her gün ruhumda senin gülüşünü taşıyacağım… Ey semanın şehîdesi, ey sabâvetin çiçeği... Sen ki, toprağa düşen her çocuk cesedinde dirilişin işaretini bıraktın... Senin kanınla boyandı o taş duvarlar. Ama unutma, bir gün o taşlardan adalet fışkıracak, bir gün o kanlar rahmet olacak... Ah Rim… Sensizliğin tarifini yapacak lügât yok elimizde. Ama seni anlatmaya kalksak, kelimeler hicâb eder, satırlar secdeye kapanır. Çünkü sen bir çocuktun; fakat cihanın en büyük şahidi oldun. Bir yetim, bir masum, bir kız çocuğu... Ama senin isminle yazıldı zulmün en ağır fermanı. Ve yine senin feryadınla sarsıldı zalimlerin sarayları... Ah Rim… Ben seni anlatamam. Ama bil ki, sen her annenin yüreğinde bir niyaz, her babanın sessizliğinde bir sitemsin. Her gece yıldızlar sana selâm durur. Çünkü yıldızlar kadar masum, yıldızlar kadar sahici bir vakitsin sen...   Ah Rim… sen büyümeden gittin, ama büyüttün bizi. Rabbim seni Firdevs-i â’lâsına misâfir eylesin. Şehitlerin padişahı Muhammed Mustafa’nın (sav) hırkası altında ümmetin nûru olasın,   dualarda ebediyen yaşayasın...
Ekleme Tarihi: 29 Ekim 2025 -Çarşamba

Cennete Giden Nâzenîn Yolcu: Rim

Ah Rim… Gönlümün en hüznengîz köşesine nakşolmuş isminle başlıyorum kelamıma. Zira sen ki, çocuk tebessümünün en saf, en lâl hâlini, yıkılmış bir hanenin altında bırakıp gittin. Sen ki, gökyüzüne açılmış minicik ellerinle oyun ve oyuncak değil duâ taşıdın semâya, bir yetimin niyazı gibi, bir annenin hâkî secdesi gibi...

Ah Rim… Hangi lisanın kelimeleri yeter ki, mazlum yüreğinin savrulmuş son nefesini anlatmaya? Hangi kalem kâfidir ki, gözlerinin ta içine yağan bombaları yazmaya? Bir gülşen-i vîrânede açmış solgun çiçek gibi, sana isabet eden her kurşun, insanlığın vicdanına saplanan hançer değil midir?  

Kundaktaki bir masumu, hiddetle sarmış cehaletin ateşiyle yaktılar. Fakat ey şehîde-i sabâvet, sen ki, sîmurg misali küllerinden mana doğuran bir nişan oldun. Şimdi hâlâ gözlerinin hayalinde seyran eden anneler, senin ismini iç geçirerek anıyorlar. “Ah Rim!” diyerek göğüslerine taş basıyorlar...

Ah Rim… Senin şehadetin, yalnız bir bedenden yükselen ruhun vedası değildir. Senin gidişin, ümmetin yetim kalan vicdanıdır.  
Ne cevherler döküldü ardından; bir anneden bir ömre yetecek nâleler, bir babadan sessizce düşen yaşlar...  Çünkü senin adın artık bir kıyam gibi yankılanmakta mazlum coğrafyalarda.  Senin mezarın toprağa değil, insanlığın takatsiz yüreğine kazındı. Ne vakit bir çocuk ağlasa, bil ki o ağlayışta senin sessiz çığlığın var. Ne vakit bir kuş göğe kanat çırpsa, bil ki o gökyüzüne senin duaların sinmiştir.

Ah Rim… Senin yaşında nice çocuklar oyuncaklarıyla hayal kurarken, sen gökyüzünün yıldızlarını bir bir sayarak, yıldızsız gecelere mâh oldun. Bir yanık seher vakti, belki bir ninniye dalmışken, birden koptu semadan zebanî toprağa... Adına yazılmış her harf, şimdi dillerde beddua, kalplerde duâ oldu... Rim, sen gittin ama ardında bir ümmetin uyanışı kaldı...  

Ah Rim... Gözümün nuru, gönlümün sürûru, cennet bahçemin en latif çiçeği. Şimdi ne vakit ismini ansam, yüreğimde bir hicran sarmaşığı dolanıyor. Zira sen ki, daha beş bahar bile görmeden, toprağın en müşerref şehitlerinden oldun. Dedenin sadece evladının evladı değil, kalbinin ta kendisi idin sen. Sen doğduğunda, öyle bir seher vaktiydi ki, gökyüzü bile pembeleşmişti senin hatırına. Dedeciğin sana “Ruhumun ruhu” derdi; zira senden evvel hiçbir varlığa bu kadar aşık olmamıştı. Gamzelerinde tebessümün değil, bir ümmetin umudunun gizli olduğunun farkındaydı.

Ey Rim... Küçücük adımlarınla avluda seğirttiğin her ânı hafızama nakşettim.  
“Cidde, cidde!” diye dedene koştuğun her lahza, şimdi ciğerime saplanan birer hançer.  
Bir köyün gülüyken, bir ümmetin gözyaşı oldun. Sadece bir dede için değil, Filistin için kıyamet çiçeğisin sen artık…

Ah Rim... Dün gece rüyama teşrif ettin. Üzerinde bembeyaz bir elbise, elinde zambaklarla bir seher yeli gibi gülümsedin bana. Lakin gözlerinde dünya yoktu artık. Gözlerinde rahmet vardı, sekînet vardı.Bir şehitten beklenen teslimiyetin ta kendisi vardı. Biz sana hayal kurmayı öğretemedik belki ama sen bize sabrın en muazzam tefsirini öğrettin. Artık her ezan seni çağırıyor gibi geliyor kulağıma. Her yağmur, senin gülüşünü getiriyor içimdeki çorak vadilere. Bir çocuğun vedası değildir bu. Bir milletin kalbine yazılmış en hüzünlü mersiyedir senin yokluğun.  

Ah Rim... Benim sadrımda bir sızı değil, bir iman ateşi yaktın sen. Ey şehîde-i sabâvet...Şimdi ben her yetim çocuğun başını okşarken, senin saçlarını tarar gibi titriyorum. Her yetimin gözünde sen varsın, her duamda senin ismin… Sen gittin ama kalbimde kök saldın. Sen sustun ama hâlâ konuşursun içimde. Sen toprağa düştün ama biz başımızı kaldırmayı senden öğrendik. Seninle birlikte çocukluğum, neşem de gitti belki. Ama imanım kuvvet buldu. Çünkü senin ismin artık gök kubbenin altında bir niyaz, senin sesin, feryâdımın en kutsî yankısıdır…

Ah Rim… Sana bir kez sarılamadım. Bir kez kokunu doya doya içime çekemedim. Ama bil ki, cennette ben seni koklayana dek, her gün ruhumda senin gülüşünü taşıyacağım…

Ey semanın şehîdesi, ey sabâvetin çiçeği... Sen ki, toprağa düşen her çocuk cesedinde dirilişin işaretini bıraktın... Senin kanınla boyandı o taş duvarlar. Ama unutma, bir gün o taşlardan adalet fışkıracak, bir gün o kanlar rahmet olacak...

Ah Rim… Sensizliğin tarifini yapacak lügât yok elimizde. Ama seni anlatmaya kalksak, kelimeler hicâb eder, satırlar secdeye kapanır.
Çünkü sen bir çocuktun; fakat cihanın en büyük şahidi oldun. Bir yetim, bir masum, bir kız çocuğu... Ama senin isminle yazıldı zulmün en ağır fermanı. Ve yine senin feryadınla sarsıldı zalimlerin sarayları...

Ah Rim… Ben seni anlatamam. Ama bil ki, sen her annenin yüreğinde bir niyaz, her babanın sessizliğinde bir sitemsin. Her gece yıldızlar sana selâm durur. Çünkü yıldızlar kadar masum, yıldızlar kadar sahici bir vakitsin sen...  

Ah Rim… sen büyümeden gittin, ama büyüttün bizi. Rabbim seni Firdevs-i â’lâsına misâfir eylesin.

Şehitlerin padişahı Muhammed Mustafa’nın (sav) hırkası altında ümmetin nûru olasın,   dualarda ebediyen yaşayasın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve davrazhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.