Eğitim, insanoğlunun hayatında olmazsa olmaz, hatta eğitim olmadan insan, insan olamaz. Eğitimsiz insan, sadece iki ayaklı bir canlıdır. İnsanın eğitiminde başta anne - babası olmak üzere, akademik hayatında ders aldığı eğitimcilerin çok önemli bir faktörü vardır. Bu sebepledir ki, eğitim sisteminden ziyade eğitimcilerin, şahsiyeti ve niteliği çok daha önemlidir. Yıllardır eğitim modelleri üzerinde çalışmalar yapılmakta, öyle ki göreve başlayan her yeni Milli Eğitim Bakanı "sistemin yanlış olduğunu, bu sistemin değişmesi gerektiğini" ifade eden açıklamaları vardır. Eğitimde sistem önemli, esas önemli olan ise eğitimcinin kişiliği ve niteliği olmalıdır. Yani eğitimcilerin eğitimi önemlidir. Bu eğitim de sadece akademide verilen bir eğitimle geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Asıl eğitimin ailede başladığı gerçeği göz ardı edilmemeli.
Bir eğitimci kendini mesleği ve branşı itibariyle geliştirdiği gibi, genel toplumsal değerler, âdab-ı muaşeret ve görgü kuralları noktasında da yetiştirmelidir. Eğitimciler sadece öğrencilerine değil, öğrenci velilerine ve topluma da iyi rol model olabilmeyi başarabilmelidir.
Bir eğitimci akademik anlamda başarılarının yanında, insani değerler anlamında da örnek olabilmelidir.
Akademik bilgi ve becerilerini, iyi bir pazarlama teknikleri ilede süsleyebilmelidir.
Dolayısıyla iyi bir eğitimci mesleği itibariyle;
Stratejik düşünme yeteneğine sahip olmalıdır.....
Proje yönetimi konusunda geniş bir öngörüye sahip olabilmelidir....
Etkili konuşma ve dinleme hususunda iyi bir örnek oluşturmalıdır...
Öğretim tasarımı ile ilgili olarak yenilikçi fikirlere açık olmalıdır....
Tarafsız ve yapıcı bir kişiliğe sahip olmalıdır...
Zaman yönetimi noktasında örnek uygulamaları bulunmalı...
Güçlü ve etkili iletişim becerilerine sahip olmalı...
Sürekli kendini geliştirme ve yenileme konusunda öğrenmeye ve gelişime, istekli ve azimli olmalıdır...
Eğitimciler bir taraftan sahip olduğu akademik bilgileri, çağın gerektirdiği koşullar da, çağa ayak uydurabilmek için geliştirirken, diğer taraftan da milli ve manevi değerlerimize sahip çıkıp, onları dijital dünyanın tehlikelerine karşı koruyup, gelecek nesillere de aktarabilmek olmalıdır.
Eğitimcilerin yaptıkları işi sadece bir meslek olarak görmeyip, aynı zamanda kendilerine emanet edilen çocuklara, değer aktarımı hususunda önemli bir sorumluluklarının olduğu bilinciyle hareket etmeliler.
Bu duygu ve düşüncelerle her eğitimci kendine aşağıdaki soruları sormaları ve samimi olarak cevap vermeleri, eğitimcinin samimiyeti ve kıymeti açısından önemlidir.
1- Bana emanet edilen bu gençlere ne katabildim?
2- Öğrencilerime hayatın bir sınav kağıdından, bir test yaprağından ibaret olmadığını aktarabildim mi?
3- Öğrencilerime birazcık bile olsa, toplumsal olaylara, ihtiyaç sahiplerine karşı; gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, nefes alabildiğimiz için sorumluluk hissetmemiz gerektiği konusunda farkındalık uyandırabildim mi?
4- Öğrencilerime, dijitale değil, basılı kitaplara sevdalanmaları yolunda küçücük de olsa sevgi oluşturabildim mi?
5- Öğrencilerime hoşgörüyü, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi, memleket sevdasını, israf etmeden paylaşarak yaşamayı hatırlatabildim mi?
6- Öğrencilerime alışılagelmiş sıradan akademik bilgi aktarımından başka neyi aktarabildim?
7- Öğrencilerime vatan, bayrak gibi mili ve manevi değerlerin her şeyin üzerinde olması gerektiğini kavratabildim mi?
8- Öğrencilerime erdemli, vicdanlı, asaletli ve dürüst olmanın; diplomalı olmaktan daha önemli olduğunu anlatabildim mi?
9- Öğrencilerime dini yaşantısı, siyasi görüşü, ırkı, giyim-kuşamı, hayat tarzlarını yargılamadan adaletli davranabildim mi?
10- Öğrencilerime her yönüyle iyi bir rol model olabildim mi?
Bu soruları çoğaltmak elbette mümkün.
Eğitimin sadece, eğitimcilerden ibaret olmadığı, eğitimin ailede başladığı bilinciyle hareket edilmesi gerektiği, eğitimde okul, aile ve öğrenciden oluşan üçlü saç ayağı denklemi göz ardı edilmemelidir. Eğitimde öğrenci odaklı bu sessiz değişim, yalnızca bir anlayış farkı değildir; bir değer dönüşümüdür aslında. Günümüzde çocuk merkezli olmayı, öğrenci odaklı olmayı disiplinsizliği görmezden gelmekle karıştırıyoruz.
Her eğitimci kendine yukarıdaki soruları sormakla birlikte; şu can alıcı soruyu da sormayı ihmal etmemelidir.
"Benim çocuğumun öğretmeninin, benim gibi bir insan olmasını ister miydim?
Yani çocuğumu benim gibi bir öğretmeninin eline emanet eder miydim?" Çünkü, her eğitimci aynı zamanda bir anne-babadır ya da ebeveyn adayıdır.
Sevgili Ebeveynler!
Sözün özü..... Öğretmeni ve eğitimcileri eleştirmek kolay, biz anne babalar da benzer soruları kendimize sorabilmeliyiz. Öğretmeni sorgulamak kolaydır. Asıl zor olan, evde aynayı kendimize çevirmektir. Çünkü, "eğitim ailede başlar" ilkesini unutmamamız gerekiyor.
Biz ebeveynler olarak çocuğumuza ne verebildik? Onlara iyi bir rol model olabildik mi?
İbn-i Haldun der ki "Sevgili anne-babalar çocuklarınızı eğitmek için uğraşmayın, siz kendinizi eğitin. Çünkü, çocuklarınız sizi taklit edecekler."

