Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Hayrat Yardım
Ayşeli Polat
Köşe Yazarı
Ayşeli Polat
 

Mi’râcın Eşiğinde Unutulan Kıble

Ey semaya en yakın secde mahalli! Ey arzın kalbinde yücelen kutsiyet menbaı! Sen ki, Levh-i Mahfûz’da mukaddes yazılmışsın; Kâbe’nin ardından ikinci kıble, üç harem-i şeriften biri olmuşsun. Senin toprağın, peygamberlerin sîretiyle yoğrulmuş, senin seman, İsra ve Mi’râc’ın şahididir. Rasûl-i Ekrem’in geceden sehere yürüyüşüne, Meleklerin saf saf dizilişine ev sahipliği etmişsin. Ey mukaddesin remzi, ey arz-ı semâvînin secdegâhı! Sen ki vahyin izleriyle tezyin olunmuş mukaddes bir beldesin. Her taşında bir nebinin adımı, her zerrende bir velinin niyazı saklıdır. Bütün enbiyanın saf bağlayıp ardında durduğu Habib-i Kibriya Efendimiz’e, mihrap olup yükselmişsin gecenin en mahrem anında. Mi’râc seninle başlamış, semanın kapıları seninle ardına dek açılmıştır. Ey kutsiyetin izharı, Mü’min gönüllerde aşk ile anılan, her mücahidin yüreğinde kıble gibi duran Aksa! Senin ismin zikredilince gönül titrer, göz, secde arar; çünkü sende cem olmuştur.  Ey ecdadın vakfiyelerinde "ta ki kıyamete dek muhafaza oluna!" diye mühürlenmiş emanet-i mukaddese! Sen ki Yavuz’un hilâfeti alırken ilk selâm gönderdiği beldesin. Kanuni’nin duasında, Selahaddin’in kılıcında, Süleyman’ın sedasında yer etmiş kutsi topraksın. Her köşen, bir medrese-i maneviye, her revakın, bir dervişin seyr ü sülûk yurdu olmuştur. Kubbenin altı, sadece taş değil, hicrî asırların ilmiyle yoğrulmuş bir hakikat mihrabıdır. Ey minberine özlemle bakan mü’minlerin gözbebeği! Senin gölgende sadece namaz değil, mazlumun ahı, yetimin sessiz isyanı ve ümmetin birliğine dair unutulmuş bir yemin yankılanır. Zira sen, sadece bir mescit değil, bir mefkûre, bir nişane-i vahdet ve İslâm’ın coğrafî değil, ruhi kıblesisin. Ey secdegâh-ı enbiya! Senin taşlarına sinmiş dualar, Asr-ı Saadet’ten bu yana, sûkût eden lisanların, lâl olmuş kalplerin zikri hükmündedir. Her rükûnda bir ümmetin eğilişi, her secdende bir milletin boyun eğmeyen izzeti gizlidir. Seninle beraber yükselen ezan, sadece göğe değil, zulme başkaldıran mü’minlerin kalbine işlenir. Ey İslam’ın sinesinde açan nur çiçeği! Senin varlığın, bir akideye mühür, bir ruhaniyete delildir. Sen ki Peygamber Efendimiz’in “üç mescitten biri” diye tavsiyede bulunduğu mekânsın. Ziyaretin ibadet, müdafaan cihattır. Sana yönelen her niyaz, Mi’râc gecesinden arta kalan bir sırra karışır. Zira semaya yürüyen o nurlu adımların ilk durağısın sen. Sen olmasaydın, Mi’râc da noksan kalırdı. Ey uhuvvetin ve izzetin müşahhas timsali olan mübarek belde! Seninle başlar vahdetin haritası. Zira senin kubbende yankılanan her kelime, ümmetin kalbine kazınmış bir duanın devamıdır. Sen ki ümmetin mihenk taşısın. İhmal edildiğinde ümmetin ruhu da dağılır. Ki bugün o dağınıklığın, senin gözlerinden süzülen yaşta tecelli ettiğini görürüz. Ey kadim zamanların şahidi! Sendeki mukaddesiyet ne yalnız taşındandır ne binandan. Bilâkis Allah Teâlâ’nın seni seçmiş olmasından, Habibi’nin sana adım atmasından gelir. Her bir mü’min bilir ki, senin gölgende kılınan bir rekât, bin secdeye denk gelir. Ve bu bile seni terk etmemek için yeterli bir sebeptir. Ey ümmetin boynunda asırlardır bir emanet gibi taşınan mahzun mescit! Sana sahip çıkmak, sadece siyasi bir vazife değil, bilakis bir iman meselesidir. Zira senin varlığın, ümmetin hâl diliyle söylediği son duanın cevabıdır. Her ümmet-i Muhammed ferdinin sadrında, sana dair bir özlem, bir acziyet, bir mahviyet gizlidir ki bu hal, seni yalnız bırakmış olmamızın utancıyla birlikte sonsuz bir safiyet içinde Rabbe arz olunur. Ey kutsiyetin özüdür denilse kifayetsiz kalan Aksa! Sen ki taşlarının arasında ezanla fışkıran nurla, kubbende toplanan secdelerle ve uğrunda dökülen tertemiz kanlarla adeta yeniden yazılmış bir vahiy hâtırasısın. Senin hatıran, sadece tarihle değil, ashabın rüyalarıyla, şehitlerin tebessümüyle, abidlerin secdesiyle örülmüş bir hakikattir. Ey arzın kalbinde atmaya devam eden kutsî nabız! Sen ki bir ümmetin vakarının aynası, zamanla değil, takva ile ölçülen değerinle zilletin gölgesinde boyun eğmeyenlerin nişanı olmuşsun. Sana sırt dönmek, sadece toprağa değil, iz’ana, imana da sırt dönmektir. Zira sen, ne yalnız bir mescitsin, ne de sadece bir belde…  Sen, vahyin ilk menzili, Mi’râcın ilk adımı ve İslâm’ın susmayan ezanısın. Ey Mescid-i Aksa! Zaman seni unuttukça, biz kendimizi kaybettik. Kıbleni kaybeden yönünü kaybetti. Mihrabını terk eden, kalbini çöle savurdu. Lakin yine de sen, bir annenin evladını beklediği gibi ümmetini bekledin. Zulümle kirletilmiş taşlarına rağmen, sükûtla ve vakar içinde sabrettin. Ve şimdi…   Ey ümmet-i Muhammed! Ey secdede boyun eğen, ama izzette eğilmeyen millet! Bil ki Aksa, sadece bir hatıra değil; bir namus, bir nişan, bir emanettir. Ve bu emanet, ancak Kudüs’ün rüzgârında secdeye varan bir nesil ile tekrar aslına dönecektir. Ey Aksa! Bil ki seni unutan çoktur. Ama unutamayanların duası semaya yükselmekte. Ve o dualar, bir gün kapılarını özgürlükle açacak, kubbeni fethin gölgesiyle örtecektir biiznillah.
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2025 -Perşembe

Mi’râcın Eşiğinde Unutulan Kıble

Ey semaya en yakın secde mahalli! Ey arzın kalbinde yücelen kutsiyet menbaı! Sen ki, Levh-i Mahfûz’da mukaddes yazılmışsın; Kâbe’nin ardından ikinci kıble, üç harem-i şeriften biri olmuşsun. Senin toprağın, peygamberlerin sîretiyle yoğrulmuş, senin seman, İsra ve Mi’râc’ın şahididir. Rasûl-i Ekrem’in geceden sehere yürüyüşüne, Meleklerin saf saf dizilişine ev sahipliği etmişsin.

Ey mukaddesin remzi, ey arz-ı semâvînin secdegâhı! Sen ki vahyin izleriyle tezyin olunmuş mukaddes bir beldesin. Her taşında bir nebinin adımı, her zerrende bir velinin niyazı saklıdır. Bütün enbiyanın saf bağlayıp ardında durduğu Habib-i Kibriya Efendimiz’e, mihrap olup yükselmişsin gecenin en mahrem anında. Mi’râc seninle başlamış, semanın kapıları seninle ardına dek açılmıştır.

Ey kutsiyetin izharı, Mü’min gönüllerde aşk ile anılan, her mücahidin yüreğinde kıble gibi duran Aksa! Senin ismin zikredilince gönül titrer, göz, secde arar; çünkü sende cem olmuştur. 

Ey ecdadın vakfiyelerinde "ta ki kıyamete dek muhafaza oluna!" diye mühürlenmiş emanet-i mukaddese! Sen ki Yavuz’un hilâfeti alırken ilk selâm gönderdiği beldesin. Kanuni’nin duasında,

Selahaddin’in kılıcında, Süleyman’ın sedasında yer etmiş kutsi topraksın. Her köşen, bir medrese-i maneviye, her revakın, bir dervişin seyr ü sülûk yurdu olmuştur. Kubbenin altı, sadece taş değil, hicrî asırların ilmiyle yoğrulmuş bir hakikat mihrabıdır.

Ey minberine özlemle bakan mü’minlerin gözbebeği! Senin gölgende sadece namaz değil, mazlumun ahı, yetimin sessiz isyanı ve ümmetin birliğine dair unutulmuş bir yemin yankılanır. Zira sen, sadece bir mescit değil, bir mefkûre, bir nişane-i vahdet ve İslâm’ın coğrafî değil, ruhi kıblesisin.

Ey secdegâh-ı enbiya! Senin taşlarına sinmiş dualar, Asr-ı Saadet’ten bu yana, sûkût eden lisanların, lâl olmuş kalplerin zikri hükmündedir. Her rükûnda bir ümmetin eğilişi, her secdende bir milletin boyun eğmeyen izzeti gizlidir. Seninle beraber yükselen ezan, sadece göğe değil, zulme başkaldıran mü’minlerin kalbine işlenir.

Ey İslam’ın sinesinde açan nur çiçeği! Senin varlığın, bir akideye mühür, bir ruhaniyete delildir. Sen ki Peygamber Efendimiz’in “üç mescitten biri” diye tavsiyede bulunduğu mekânsın.

Ziyaretin ibadet, müdafaan cihattır. Sana yönelen her niyaz, Mi’râc gecesinden arta kalan bir sırra karışır. Zira semaya yürüyen o nurlu adımların ilk durağısın sen. Sen olmasaydın, Mi’râc da noksan kalırdı.

Ey uhuvvetin ve izzetin müşahhas timsali olan mübarek belde! Seninle başlar vahdetin haritası. Zira senin kubbende yankılanan her kelime, ümmetin kalbine kazınmış bir duanın devamıdır. Sen ki ümmetin mihenk taşısın. İhmal edildiğinde ümmetin ruhu da dağılır. Ki bugün o dağınıklığın, senin gözlerinden süzülen yaşta tecelli ettiğini görürüz.

Ey kadim zamanların şahidi! Sendeki mukaddesiyet ne yalnız taşındandır ne binandan. Bilâkis Allah Teâlâ’nın seni seçmiş olmasından, Habibi’nin sana adım atmasından gelir. Her bir mü’min bilir ki, senin gölgende kılınan bir rekât, bin secdeye denk gelir. Ve bu bile seni terk etmemek için yeterli bir sebeptir.

Ey ümmetin boynunda asırlardır bir emanet gibi taşınan mahzun mescit! Sana sahip çıkmak, sadece siyasi bir vazife değil, bilakis bir iman meselesidir. Zira senin varlığın, ümmetin hâl diliyle söylediği son duanın cevabıdır. Her ümmet-i Muhammed ferdinin sadrında, sana dair bir özlem, bir acziyet, bir mahviyet gizlidir ki bu hal, seni yalnız bırakmış olmamızın utancıyla birlikte sonsuz bir safiyet içinde Rabbe arz olunur.

Ey kutsiyetin özüdür denilse kifayetsiz kalan Aksa! Sen ki taşlarının arasında ezanla fışkıran nurla, kubbende toplanan secdelerle ve uğrunda dökülen tertemiz kanlarla adeta yeniden yazılmış bir vahiy hâtırasısın. Senin hatıran, sadece tarihle değil, ashabın rüyalarıyla, şehitlerin tebessümüyle, abidlerin secdesiyle örülmüş bir hakikattir.

Ey arzın kalbinde atmaya devam eden kutsî nabız! Sen ki bir ümmetin vakarının aynası, zamanla değil, takva ile ölçülen değerinle zilletin gölgesinde boyun eğmeyenlerin nişanı olmuşsun. Sana sırt dönmek, sadece toprağa değil, iz’ana, imana da sırt dönmektir. Zira sen, ne yalnız bir mescitsin, ne de sadece bir belde…  Sen, vahyin ilk menzili, Mi’râcın ilk adımı ve İslâm’ın susmayan ezanısın.

Ey Mescid-i Aksa! Zaman seni unuttukça, biz kendimizi kaybettik. Kıbleni kaybeden yönünü kaybetti. Mihrabını terk eden, kalbini çöle savurdu. Lakin yine de sen, bir annenin evladını beklediği gibi ümmetini bekledin. Zulümle kirletilmiş taşlarına rağmen, sükûtla ve vakar içinde sabrettin. Ve şimdi…  

Ey ümmet-i Muhammed! Ey secdede boyun eğen, ama izzette eğilmeyen millet! Bil ki Aksa, sadece bir hatıra değil; bir namus, bir nişan, bir emanettir. Ve bu emanet, ancak Kudüs’ün rüzgârında secdeye varan bir nesil ile tekrar aslına dönecektir.

Ey Aksa! Bil ki seni unutan çoktur. Ama unutamayanların duası semaya yükselmekte. Ve o dualar, bir gün kapılarını özgürlükle açacak, kubbeni fethin gölgesiyle örtecektir biiznillah.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve davrazhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.