Ayşeli Polat Yazdı... Ah Şu Dır Dır Eden Kadınlar!
Ayşeli Polat Yazdı... Ah Şu Dır Dır Eden Kadınlar!
Ayşeli Polat Yazdı...
Ayşeli Polat Yazdı...
Aile ile ilgili soru ve sorunların çözümü hususunda yardımcı olmak için hafta içi her gün sabah 8.30'dan akşam 17.30'a kadar Aile ve Dini Rehberlik Bürosu'nda nöbet tutuyoruz. Hem telefon ederek sorularını ileten danışanlara yardımcı olmaya çalışıyor hem de büroya bizzat gelip içinden çıkamadıkları hususlarda fikrimizi soran danışanları bilgilendiriyoruz. Dinlediğimiz olaylar, şahit olduğumuz vakalar bazen bizi hüzün çukuruna atarken bazen de uzun süreli sevince boğuyor. Dünkü yaptığım görüşme ise gerek danışanımın sözümü hiç kesmeden ve itiraz etmeden sonuna kadar dinlemesi gerekse görüşmeden duyduğu memnuniyeti takdir ve dua sözleriyle dile getirmesi hasebiyle benim için çok başkaydı diyebilirim.
Dün büroda nöbetçi vaiz arkadaş rahatsızlanınca, yarım günlük nöbet görevi bana tevdi edildi. İnsandan çok otomobilin bulunduğu, bu yüzden park etmenin neredeyse imkansızlaştığı caddeyi, otomobilimi park edebilme ihtimaline sarılarak defalarca turladım. Zorda olsa boş bir alan bulup park ettim. Büroya geldim. Telefonun şifresini girdim ve oturumu açtım. Aradan çok fazla bir zaman geçmemişti ki telefon çaldı. Telefonun diğer ucunda bir bey vardı. Muhtemelen kendisini erkek bir görevli ile konuşmaya hazırlamıştı. Selamını bir kadın görevlinin alması kısa süreli bir şaşkınlığa sebep oldu. Yaşadığı sıkıntıyı tek cümleyle dile getirip sorusunu soracak, cevabını öğrenip kapatacaktı. Kendinden emin ses tonundan ve ifadelerindeki netlikten bunu hissettim. Ama nasibine, sorulan soruya tek kelime ile cevap vermeyen, konuyu her yönüyle ele alıp ayrıntılı cevap veren bir görevli düşmüştü. Yapacak bir şey yoktu.
"Hocam, ben dini nikahla ikinci evlilik yapmak istiyorum. Fakat eşim razı olmuyor. Evlenirsen senden boşanırım diyor. Eşimden gizli nikah yaptırsam olur mu? İkinci evliliği yapabilmek için eşimin rızası gerekir mi?" dedi. Dediğim gibi tek bir cevap bekliyordu. Ya evet diyecektim üzülecekti ya da hayır diyecektim sevinerek telefonu kapatacaktı. Ama beklediği gibi olmadı.
Sorduğu sorudan bağımsız olarak bambaşka bir konuyu gündeme getirmek için sorusuna soru ile cevap verdim. "İkinci evliliği düşünmenize sebep olan hususları öğrenebilir miyim?"
Hiç böyle bir soru beklemiyordu. O yüzden afalladı. "Hımm, nasıl desem, eşim çok konuşuyor. Dır dır dır başımın etini yiyor. Eve geliyorum suratı asık. Hep bir mutsuz, hep şikayetçi. Bir insan her dakika konuşup her şeyden şikayet edebilir mi? Hiçbir şeyden memnun olmayan negatiflikte olabilir mi?? İlginç bir karakteri var. Evde huzur kalmadı. O yüzden ben de ikinci evlilik yapıp kafamı dinlemek istiyorum. Gidip konuşmayan biriyle evleneceğim, ömrümün sonuna kadar huzurla yaşayacağım" dedi.
Sıkıntısını ifade etmenin verdiği rahatlıkla artık sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Fakat ben onu hemen uğurlamak istemiyordum. Sohbetin seyrini tamamen değiştirecek, danışanımın aklını allak bullak edecek ikinci soruyu sordum kendisine. "Beyefendi, ilk evliliğinizi yapmadan önce evlilik ve sorumlulukları ile ilgili, kadın fıtratı ve psikolojisi ile alakalı okumalar yaptınız mı? Şunu soruyorum. Nikahın size yüklediği sorumlulukları, kadınların fıtratlarını ve psikolijilerini biliyor musunuz?"
Biraz durakladı. "Hayır, buna gerek var mı? Evlenirsin, eve ekmek getirirsin. Kadın da evi siler süpürür, bir de dilini tutar konuşmaz. Al sana mutlu evlilik. Bunun için sayfalarca kitap okumaya gerek var mı?" dedi.
Gülümsedim, ama o beni telefonun diğer ucundan görmedi. "Elbette gerek var. Mesela evlenmeden önce kadın fıtratı ve psikolojisiyle alakalı nitelikli okumalar yapan bir erkek, kadın beyninin fıtraten süreç odaklı çalıştığını, erkek beyni gibi sonuç odaklı çalışmadığını bilir." dedim.
"Nasıl yani? Biraz açar mısınız hocam? " dedi. "Bunu bir örnekle anlatayım müsaadenizle" dedim. "Diyelim ki bir kaç aile birlikte bir arkadaşınızı ziyarete gittiniz. Siz bir erkek olarak içeriye girer, arkadaşlarınızla tokalaşır, gösterilen yere oturursunuz. Arkadaşlarınızla havadan sudan basit sohbetler eder, verilen ikramı yer çıkar gelirsiniz. Oraya gitme amacınız sadece ziyarettir, ziyaret gerçekleşmiştir, karnınız doymustur ve olay bitmiştir. Eve mutlu bir şekilde döner, o ziyareti unutursunuz. Çünkü olaya sonuç odaklı bakıyorsunuz ve sonuç gerçekleşmiştir. Ama eşiniz için olay bu kadar basit değildir. Daha kapının eşiğinden içeri girerken kadın beyni gördüğü her şeyi hiç ıskalamadan kaydetmeye başlar. Evdeki eşyaların dizaynı, renk uyumu, yenilenip yenilenmediği, ev sahibinin yüz ifadesi, yaptığı ikramlıklar, ikramlıkları kaç çeşit olduğu, gelen misafirlerin giydiği giysiler, kilo alıp almamaları, ev sahibinin misafir ağırlarken takındığı tavır, konuşulan konular, gelen her erkeğin eşine karşı iyi ya da kötü söz ve davranışları, bir gün sonra, bir hafta sonra, bir ay sonrası için yapılan planlar, gidilen veya gidilecek yerler vs. burada sayamayacağım kadar çok bir yığın ayrıntı kadın beyninde en muhteşem dizilimiyle yerini alır. Çünkü kadın beyni süreç odaklı çalışır. Eve gelirsiniz, sizi iki farklı ruh hali bekliyor olacaktır. Eşiniz gördüğü ve kaydettiği hususlardan memnun kalmışsa mutlu bir şekilde eve girer. Eğer ziyarette hoşuna gitmeyen bir husus gerçekleşmişse suratı asık girer. Siz ne olduğunu bile anlayamazsınız. Yapmanız gereken şey çok basit ve kolaydır. Eşiniz mutlu da olsa üzüntülü de olsa sadece bir 15 dakika bunun sebebini sorup dinlemeniz lazım. Yoksa zaman kaybı olarak gördüğünüz bu 15 dakikalık dinleme mevzuu, size ileride yol, su, elektrik olarak geri dönecektir.
Bu örneği niçin verdim biliyor musunuz? Hani eşinizden çok konuştuğu için şikâyet ettiniz ya. Normal şartlarda ruhen ve bedenen sağlıklı her kadın süreç odaklı bir beyne sahip olduğu için çok konuşur. Çok konuşmayan bir kadın, ruhen veya bedenen hastadır ve tedavi olmalıdır. Yani bir kadın konuşuyorsa değil konuşmuyorsa sıkıntı vardır."
"O kadar da değil hocam. Biraz abartılı olmadı mı bu cümleniz?" dedi gülerek. "Bakın beyefendi" dedim. "Her iki cinsin de ruhen ve bedenen sağlıklı bir hayat sürmesi için, olmazsa olmazları vardır. Bir erkeğin günlük hayatında ruhen ve bedenen sağlıklı olması için cinsel ihtiyaçlarının karşılanması nasıl elzemse, bir kadının da bu sağlığı kaybetmemesi ve devam ettirmesi için günlük 13 bin kelimeyi tüketmesi o kadar elzemdir. Kadınlar ancak bu şekilde tatmin olur ve rahatlarlar. Çalışan bir kadın için bu durum biraz daha kolaydır. Işe gidip gelirken yolda karşılaştığı kişilerle yaptıkları sohbetler, iş yerindeki İş arkadaşlarıyla iş sırasında ettikleri muhabbetler, dönüşte alışveriş yaparken esnaflarla yaptıkları konuşmalar, 13.000 kelimenin büyük bölümünü oluşturur. Eve geldiklerinde eşlerine tüketmedikleri kelimelerden çok azı kalır. Günlerinin nasıl geçtiğini anlatırken bu kelimeleri bitirir, günü gönül rahatlığıyla tamamlarlar. Ev hanımı olup Yasin günlerinde, altın günlerinde vakit geçiren, komşularıyla ve akrabaları ile iletişimi güzel olan bir kadın için de kelime tüketmek çok zor bir şey değildir. Fakat çalışmayan, herhangi bir gün aktivitesine katılmayan, gün boyu evde ev işi ve çocuğunun eğitimiyle meşgul olan bir kadın, günlük tüketmesi gereken 13.000 kelimeyi hiç kullanmadığı için sabırsızlıkla akşam eşinin eve gelmesini bekler. Kadın fıtratının gereği olarak ruhen ve bedenen rahatlamak istemektedir. Fakat eve yorgun argın gelen erkek kadının bu masumane ve fıtri ihtiyacını dırdır etmek olarak nitelendirir. Bir erkek için en temel ihtiyacının giderilmesi nasıl gerekliyse, bir kadın için de en temel ihtiyaç olan konuşma ihtiyacının giderilmesi o kadar gereklidir. Aslında erkeğin yapması gereken şey çok basittir. Her gün işten geldiğinde çok değil bir 15-20 dakika eşini nitelikli bir şekilde dinlese bütün problemler kökten çözülecektir. Dinleme dediğimde, gözünde gözlük, elinde telefon kanepeye uzanıp bir gözü telefonda kadın anlatırken "he, hı, söyle, dinliyorum" tarzı bir dinlemeyi kastetmiyorum. Elinde ne iş varsa bırakıp, gözlerini eşinin gözlerine dikip, eşinin heyecanla veya üzüntüyle anlattığı ne varsa anlamaya çalışarak dinlemeyi kastediyorum. Erkek ne kadar dinliyorum derse desin, her kadın dinlenilip dinlenilmediğini çok iyi bilir. Eşi tarafından dinlenilmeyen bir kadın için iki yol vardır. 2014 yılından beri aile bürosunda görev yapan bir vaiz olarak şunu söyleyebilirim ki, eşi tarafından dinlenilmeyen kadınlardan bazıları evde tamamen suskunlaşıyor, en temel ihtiyacı giderilmediği için psikolojik olarak buhrana giriyor. Zamanla ruhsal rahatsızlıkları bedeni rahatsızlıklara dönüşebiliyor. Diğer sınıf bazı kadınlar ise, günümüzün en büyük belası olan sosyal medyada kadın avına çıkan erkeklerin avı haline gelip, dinlenme ihtiyacını haram bir şekilde giderebiliyor. Oysa kendisini senelerce muhafaza etmiş, harama girmemiş her kadın evlendiğinde en temel ihtiyacını helali ile gidermek ister. Erkek bu ihtiyacı hafife alır ve dırdır olarak değerlendirirse kadının ruhu rencide olur, kadın kendisini eşine tamamen kapatır. Geçen hafta telefon eden bir bey, eşinin kendisini ve küçücük yavrusunu bırakıp tiktok'ta tanıştığı bir bey ile kaçtığından şikayet etmişti. Kendisine "eşinize niçin böyle bir şey yaptığını sordunuz mu? " diye sorduğumda, "Ben ne zaman konuşsam boş boş konuşma diyorsun, dırdır edip kafamı ütüleme diyorsun. Ama o beni hiç yargılamadan, hiç eleştirmeden, hiç hakaret etmeden sonuna kadar dinliyor dedi bana" cevabını vermişti.
Size Hz. Ömer'e eşini şikayet etmek için gelen sahabenin, halifenin eşinin kocasına daha yüksek sesle çıkıştığına şahit olunca hiçbir şey söylemeden gerisin geriye döndüğü o olayı anlatmak istiyorum" dedim ve olayı baştan sona anlattım. Olayı anlatırken nasıl bir üslupla ifade ettiysem hadise bittiğinde yüksek sesle gülmeye başladı. " Hocam ben bu olayı defalarca okudum, dinledim. Fakat böyle bir anlatım tarzına ilk defa şahit oluyorum. Hz. Ömer sanki yanıbaşımdaymış ve o celalli haliyle beni azarlayacakmış gibi hissettim. Benim eşim Ömer'in eşi kadar sıkıntı çıkarmıyor. Benim ne haddime ki böyle bir eşten şikayet edeyim." dedi.
"Beyefendi, siz huzurlu, sevgi dolu bir yuva, gözleri pırıl pırıl parlayan mutlu bir eş mi istiyorsunuz? Yapmanız gereken şey çok basit. Eşinizi anlamaya çalışarak dinleyeceksiniz. Aslında kadınları mutlu etmek çok kolay biliyor musunuz? Kadınlar duygusal olarak tatmin oldukları zaman eşlerinden maddi anlamda çok fazla bir şey istemezler. Mesela nitelikli bir dinleme yaptığınızda, güzel bir iltifatta bulunduğunuzda, onu sevdiğinizi ve onunla ilgilendiğinizi hissettirdiğinizde, haliniz ve sözlerinizle sen değerlisin mesajı verdiğinizde, eşiniz evde çiçek açacaktır. Siz istemeseniz bile evin içinde şarkılar mırıldanacak, pırıl pırıl gözlerle dolaşacak, pozitif enerjisi ile ışık saçacaktır. Yuvayı dişi kuş yapar diye bir atasözü var ya beyefendi. Ben bugüne kadar edindiğim tecrübemle diyebilirim ki yuvayı yapan erkektir. Bir evlilikte sıkıntı varsa bu büyük oranda erkekten kaynaklanır. Çünkü evlilikte erkek ırmak yatağıdır, kadın ise o yatağa göre akıp giden sudur. Irmak yatağı eğri ise içinde akan suda eğri bir şekilde akar. Irmak yatağı doğru ise içinde akan su da doğru bir şekilde akar. Bir evde mutlu çocukların yetişmesini isteyen bir erkek, öncelikle o çocukların annesini mutlu etmelidir. Eşi tarafından değer gördüğünü, sevildiğini, dinlenildiğini ve anlaşıldığını hisseden her anne, çocuklarını da mutlu eder. Mutsuz çocukların bulunduğu evlere alıcı gözle baktığınızda, mutsuz anneler görürsünüz. Mutsuz annelerin bulunduğu evlere alıcı gözle baktığınızda ise, küçücük şeylerden bile mutlu olmayı becerebilen bir varlığı mutlu etmeyi beceremeyen babalar görürsünūz. Fakat günümüzde birçok erkek maalesef kendi kafasına sıkıyor. Kadının fıtri ihtiyacını karşılamasına izin vermeyerek mutsuz yuvalar inşa ediyorlar. Size şunu sormak istiyorum. Bir kediyi miyavladığı için, bir köpeği havladığı için kınayabilir mısınız? Bir arıyı sokuyor diye, bir aslanı ceylanı yiyor diye eleştirebilir misiniz? Bir yılanı, bir akrebi yaratılışından gelen özelliklerinden dolayı yargılayabilir misiniz? Yargılayamazsınız. Çünkü kedinin miyavlaması, köpeğin havlaması fıtrattandır. Akrebin ve arının sokması fıtrattandır. Aslanın ceylanı gördüğünde iştahının kabarması fıtrattandır. Aynı bu örnektekiler gibi kadının konuşması, şahit olduğu her şeyi paylaşmak istemesi de fıtrattandır. Kadın bir saksıdaki çiçek gibidir. O çiçeği ilgisi ve sevgisi ile sulayıp coşturmak varken, hakaret, eleştiri ve ilgisizlik ile susuz bırakıp soldurmak ne büyük bir hatadır. Önce çiçeği susuz bırakıp solduktan sonra, bu çiçek niye solgun diye şikayet etmek ise en basit tabirle insafsızlıktır. Sizi temin ederim ki siz eşinizi dinlemeye başlasanız, küçük iltifatlarla gönlünü hoş etseniz, etrafınızda huri misali pervane olan, size meftun, gözlerini gözlerinize kilitlemiş, aşık ve mutlu bir eşle tanışacaksınız. Biliyorsunuz Allahu Teala Kuranı Kerim'de erkeğe kavvamlık gibi muhteşem bir paye vermiş. Her nimet külfeti ile birlikte gelir. Erkekteki bu nimet, eşini anlasın, ailesine kol kanat versin diye verilmiş. Yani kavvamlık nimeti büyük bir sorumluluk külfeti ile birlikte gelmiş. Erkek madem yuvanın reisi, öyleyse o yuvadaki herkesin hakkını gözetmekle ve herkesi mutlu etmekle mükellef. Ben mutlu olmaları için kılımı bile kıpırdatmam. Eve ekmek getiriyorum ya yeter demek sorumluluktan kaçmak demektir. Zira erkek ötede sadece kendisinden değil , elinin altında olan sorumluluğu altındaki herkesten hesaba çekilecektir. Ve hesapta çetin olacaktır. Boynuzsuz keçinin boynuzlu keçiden hak iddia edeceği o günde kadının kavvam olan kocasından davacı olmaması ve hak iddia etmemesi düşünülemez öyle değil mi?"
"Hocam bin maşallah! Allah sizden binlerce kez razı olsun. Bu nasıl bir izah tarzıdır. Size ne desem eksik kalacak. Vallahi bu yaşın adamıyım. Bu söylediklerinizi ilk defa duydum. Müsterih olun bu tavsiyelerinizin hepsini yapacağım. Ben bütün suçu eşimde buluyordum. Meğer asıl suç bendeymiş. Ama bundan sonra her şey çok farklı olacak" dedi.
"Konuşmamızın başındaki sorunuzu tekrar alabilir miyim?" dedim. Büyük bir kahkaha attı. Hocam sen ne diyorsun? Ne ikinci evliliği? Erkek olarak bu kadar sorumluluğumun olduğunu bilseydim vallahi birinciyi evlenirken kırk kere düşünürdüm. Tekrar tekrar Allah razı olsun sizden. Allah ne muradınız varsa versin. Mekanınız cennet olsun" dedi kapattı. Ben de aldığım duaların verdiği enerji ve danışanımın memnuniyetinin ruhumda bıraktığı güzel iz ile eve hoplaya hoplaya gittim. Gece boyunca evin içinde ağzım kulaklarımda dolaştım. Bana böyle bir mesleği lütfeden Rabbime zerrelerim adedince hamdediyorum.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.