Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Hak Yolunda Koşarken Çatlayan Küheylan: Zeynep Men

Isparta (Web Sitesi) - Web Sitesi | 09.09.2025 - 10:23, Güncelleme: 09.09.2025 - 10:23
 

Hak Yolunda Koşarken Çatlayan Küheylan: Zeynep Men

Ayşeli Polat yazdı...

İnanmayacaksınız ama, ilk tanışmamız bir rüya vasıtasıyla oldu. O da vaiz olduğu için vaizler grubundaki arkadaşlardan ismini çokça duymuştum. Fakat yüz yüze hiç görüşmemiştik. Arkadaşlar, yurt dışı yardım faaliyetlerinde çok aktif bir vaiz olduğunu, karınca misali hiç durmadan çalıştığını söylemişlerdi. Mesai kavramı olmayan, memur zihniyetiyle çalışmayan, fedakâr insanlara karşı algılarım açıktır. En zayıf yanım diyebilirim. Bu yüzden Zeynep hoca hemen dikkatimi çekmiş, takdirimi ziyadesiyle kazanmıştı. "Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir" sözünün ete kemiğe bürünmüş haliydi. Böylesine hizmet ehli biriyle yüz yüze görüşmek, ümmetin derdi hususunda uzun uzun muhabbet etmek istiyordum, lakin bir türlü nasip olmuyordu.    Rüya demiştim ya... Bir gün rüyamda Zeynep hocayı gördüm. Ikimiz de Mescid-i Aksa'dayız. Yahudi köpekleri bize saldırıyor, biz bütün gücümüzle onlara dikleniyoruz. Nasıl cesur, nasıl kendinden emin, nasıl korkusuzuz anlatamam. Büyük bir arbedenin arasında kalıyoruz. O hengamede uyandım. Sırılsıklam terlemişim. Rüyanın etkisinden saatlerce çıkamadım. Vaizler grubuna, rüyamda Zeynep hocayı Mescidi Aksa 'da gördüğümü yazdım. Geçmiş gün hatırlamıyorum, bir arkadaş Zeynep hocayı arayıp benim onu rüyamda Mescidi Aksa'da gördüğümü söylemiş. Mescidi Aksa kelimesini duyan Zeynep hoca durur mu? Zira bu kelime onun nazarında ölüyü diriltecek güçte bir kelime. Bir şekilde telefon numaramı bulmuş. Beni aradı. Tanışmak için can attığım birinin beni araması karşısında hayrete düşmüştüm. Benden rüyamı bir kere daha anlatmamı istedi. Anlattım. Hayranlıkla ve hayretle dinledi. Uzun uzun Mescidi Aksa'ya olan aşkını anlattı. Sesinin titremesi, heyecanı beni çok etkilemişti. Bir rüya vesilesiyle gerçekleşen ilk görüşmemizden ikimiz de memnun kalmış, muhabbet etmeye doyamamıştık. Fikirler, idealler, hayaller, hassasiyetler birebir aynı olunca muhabbet bir başka tatlı oluyordu. "Görüşmek üzere" diyerek telefonları kapattık. Uzun süre birbirimizi sessiz sakin takip ettik. Zeynep hoca hizmete doymuyordu. Her cuma Mescidi Aksa'nın özgürlüğü niyetiyle Gazze'de kurban kestirip Gazzelilere dağıtıyor, hanımları bu hususun ehemmiyeti hususunda teşvik ediyordu. Meal ve tefsir gruplarının sayısı gün geçtikçe artıyor, online vaazlarla ilim aşığı hanımlara rehberlik ederek, örnek vaiz lakabını sonuna kadar hak ediyordu. Artık bir çok kişi Kur'an'ı anlayarak okuyor, Kur'an'ı hatmederken aynı zamanda mealini de hatmediyordu. Fikri, zikri, şükrü Mescidi Aksa'nın özgürlüğü idi.    Ara ara telefonla konuşuyorduk. Muhabbetimiz ilerleyince birbirimizi iyice merak etmeye başladık. Bir vakıf  28 Şubat mağduru olarak konferans vermem için Kocaeli'ye davet ettiğinde konferans afişini durumda paylaşmıştım. Zeynep hocam görür görmez aradı. "Hocam Kocaeli bize çok yakın, çıkın gelin tanışalım" dedi. "Hocam ben cezaevi görevindeyken düştüm. Kalcamda protez var. Tek başıma binip inemiyorum. Nasıl geleyim?" dedim. "Aşkolsun hocam, benim aracım var. Seni alır koyarım" dedi. Kocaeli'de konferans görevimi tamamladıktan sonra Kartepe vaizi arkadaşım Hatice Ağlamaz hocam eşiyle birlikte hususi otolarıyla beni İstanbul'da bir şair arkadaşa bıraktılar. Zeynep hocam aracıyla beni oradan aldı. "Istanbul'da gezmek isteyip de gezemediğin Bir yer var mı hocam, seni gezdireyim" dedi. "Sadece Çamlıca Camisini gezmedim" dedim. O gün akşama kadar bana camiyi gezdirdi. O gece beni evinde misafir etti. Biraz dünyadan, biraz ahiretten, biraz Mescidi Aksa'dan, biraz Müslümanların ahvalinden derken uzun uzun muhabbet ettik. Bana, faizli bankadan maaş almamak için verdiği mücadeleyi, sistemle başedemeyince 3 yıl boyunca maaşsız görev yaptığını, 3 yılın sonunda maaşların katılım bankasına geçtiğini, 3 yıllık kaybın Allah tarafından nasıl kapatıldığını, Allah'ın lutfuyla kaybettiği paranın üç katına nasıl kavuştuğunu anlattı. Hayretle dinledim.   Benim için krallara layık bir sofra hazırlamış. 5 çeşit tatlı yapmış. Öyle duygulandım ki anlatamam. Ayrılırken, çantama bir poşet dolusu fındık koydu. Evi Anadolu yakasındaydı. Beni aracıyla Avrupa yakasındaki bir arkadaşın evine kadar bıraktı.    Bir yıl sonra, paylaşımlarından hac görevi çıktığını öğrendim. Çok sevinmiştim. Çünkü aynı yıl ben de hacda görevliydim. Kutsal topraklara ayak bastığımda whatsaptan yazdım. Hocam burada da görüşelim dedi. "Hocam beni biliyorsun, uzun süre yürüyemiyorum. Araca tek başına binip inemiyorum. Sen bana gel dedim. Mutlaka geleceğini söyledi. O yıl hacca bir çok vaiz arkadaş görevli gitmişti. Bir çoğuyla da samimiydik. Onlara da durumumu izah ettim. Benim otelime gelirlerse muhabbet edebileceğimizi söyledim. Lakin Zeynep hocam ve Hülya hocamın dışında hiçbiri vakit bulup gelemedi. Bir ikindi vakti elinde hediyeyle bulunduğum otele gelen Zeynep hocama, çerez ve çay ikram ettim. "Hocam, buraya ne zor şartlarda geldiğimi bir bilsen şaşarsın.  Ama senin ağzından Allah razı olsun cümlesini duymak benim için her şeye değer. Bana dua et olur mu hocam? Bana kanser teşhisi konuldu. Yurda döndüğümde tedaviye başlayacaklar" dedi. "Hocam Rabbim sizi verdiğiniz sadakalar, kesilmesine vesile olduğunuz kurbanlar, okuttuğunuz hatimler hürmetine ümmete bağışlasın. Tam ve kamil bir şifa ihsan eylesin" dedim. Muhabbetle sarıldık, onu oteline uğurladım.    Kaç ay geçmişti bilmiyorum. Cuma günleri paylaşımlarının bir anda bıçak gibi kesildiğini fark ettim. Endişeyle telefon ettim. "Hocam artık çalışmıyorum evde tedavi görüyorum, dua edin" dedi. Ara ara arıyor hatırını soruyordum. Her aradığımda sesi biraz daha kötüleşiyordu. Çok zor konuşuyor, nefes alırken zorlanıyordu. İstanbul'da özel hastanede ameliyat olacağımı duyunca "Hocam ben iyi olmayabilirim. Sana artık hizmet edemeyebilirim. Ama evim burada ve hizmetinde. Dubleks evimizin üst katında da hem banyo hem tuvalet var. Eşimle gelip üst katta istediğiniz kadar kalabilirsiniz" dedi. Telefonu kapattım hıçkıra hıçkıra ağladım. İstanbul'da sayısız akraba, dost, arkadaş vardı. Lakin hiçbiri arayıp geçmiş olsun deme zahmetinde bile bulunmamıştı. Hasta yatağında bile misafirperverliğini konuşturan birine hayran olunmaz mi? "Sağolasın hocam. Hastanede kalacağız, işimiz bitince de gideceğiz. Teklifin yeter" dedim.    Acı haber tez duyulur derler. Rahman'ın rahmetine kavuştuğunu işittiğimde yüreğimden birşeyler koptu. Bu dünyadan bir Zeynep vaiz geçti. Güzel yaşadı. Yaşantısına sayısız şahit bıraktı. Ötede güzellikle karşılanacağından yana zerre kadar şüphem yok. Sen, koşarken çatlayan kuheylandın. Hak yolunda koşarken bu dünya sürgününden kurtuldun gittin.  Rabbimden niyazım odur ki bizim de sürgünümüz çok uzamasın.   Bugün kızının, annesini anlatan yazısı düştü önüme. Gözyaşlarına boğuldum. Ne güzel bir şahitlik! Ne güzel bir son! dedim. Ebrar... Ismi ile müsemma kızımız şöyle anlatmış annesini...   "Bu yazıyı yazmamın sebebi, bir hayatın Hak yolunda yaşayıp aynı şekilde son bulmasına şahitlik etmem ve bunun bize de o yolda yürümeye teşvik etmesi duasındandır. Annem Zeynep Men'in bir ömür Müslüman, saliha bir kadın olarak yaşadığına şahidim. Hastanede ağırlaştığı günlerde bile tesettürünü koruma gayretindeydi, Tıpkı 28 Şubat'ta verdiği mücadele gibi. Örtüsü son nefesine kadar yerinden hiç oynamadı. Annemin yanında kalıyordum hastanede. Böbrek sorunları vardı ama sanki iyiydi. Ölmeden önceki hafta sürekli ağrı kesici getirdiler. Ağrısı hiç yoktu, neden sürekli ağrı kesici getirdiklerini anlayamadık. Sonradan öğrendik ki meğer hastalığından dolayı kanser her yerini sarmış. Kanser hastaları ağır morfinler kullansa da ağrıları geçmez, bilinir. Ne hikmettir ki anneciğim son ana kadar hiç ağrı hissetmedi. Durumunun ağır olduğunu bilmeden sınavlara gittim. Annem okulumu dondurmamı hiç istemedi. Ben de direndim, iki ateş arasında kaldım ama hiç vazgeçmedim. Istiyordum ki okulum uzamasın, mezun olup annemle kalayım. Son sınavlara çalışırken bir telefon çaldı, babam gel dedi. Demezdi. Anladım ki gelmesinden korktuğum o zaman gelmişti. Çok şükür ki ben gelmeden vefat etmemişti, ama makinelerle yaşıyordu. Vefatının sabahı bilinci tamamen gitti. Sekerat halinde sürekli Kur'an okuduk. Güzel annemin güzel kalbi ağır ağır durdu. Sanki bizim de canımız gidiyordu ama inançlıydık, sabrettik. Bir yazısında yoğun bakım hastaları yalnız ölüyor diye üzüldüğünü belirtmişti. Anneciğim de yoğun bakım hastasıydı, ama imkanımız vardı, göndermedik. Çünkü yapılacak bir şey kalmamıştı. Son anında yanında olmak istedik. Son dakikalarında tüm aile tevhid getirdik. La İlahe İllallah Muhammedun Resulullah. Odamız feryat değil, kelime-i tevhid ile yankılandı. Son nefesinde dudaklarında La ilahe illallah kıpırtısını gördük. Rabb'ine imanla kavuştuğuna şahit olduk. Morg için hazırlamaya bayan görevli geldi. Normalde erkek olurmuş. Ama annemin vefatını ve hassasiyetini anlayıp mesaisi bitmesine rağmen kalmış. Annem cenazelerin bekletilmesini doğru bulmazdı. Son kez uğurlanırken de istediği gibi oldu. Biz de vasiyeti gereği onu memlekete Trabzon'a götürmek istedik. Ama İstanbul'daki dostlarıyla da vedalaşmasını arzuluyorduk. Bu durum cenazesini bekletmemizi gerektirebilirdi. Ama babamın çalışma arkadaşı her şeyi ayarladı. Istediği gibi cenazesi bekletilmedi ve vedalaşıldı. Gasilhanede bazen yıkanmadan yollanırmış. Öyle olmasın diye rica ettik. Gasilhaneye vardığımızda görevli hanımefendi annemin ismini görünce durdu. "Ben bu ismi tanıyorum. 2 senedir gruplarında okuyorum. Hocamı Hep görmek istemiştim, nasip böyleymiş" dedi. Böylece annemi seven bir gönül dostunun elleriyle uğurlamış olduk. Istediğimiz gibi İstanbul'daki dostlarıyla da helalleştikten sonra Trabzon'da babasının yanına defnettik. Bana ne güzel atlattın diyorlar, bilmiyorum. Insan annesini uğurlayınca hayatında çok sevdiği 10 belki 100 kişiyi kaybetmiş gibi yanıyor içi. Öğretmenim, en büyük destekçim, ablam, kardeşim, son günlerinde evladım, ANNEM... Lakin şahidim ki o salih amelle yaşama gayretindeydi. Annemin ardında bıraktığı en kıymetli miras, rabbine kavuşma hazırlığında böyle güzel geçen takvalı ömrüdür. Ve bizim bu ömürden sonra ölümüne şahitliğimizdir. Annemi çok sevdim. Bilirim ki sevmek sevdiğin için en iyisini düşünmek aynı zamanda. En iyisi de Allah'ın takdiridir. Bu denli güzel ölüme şahitlik etmişken Rabbime nasıl söz ederim? Bitmesini çok istediğimiz okulum bitmişti ama annem de gitmişti. Anladım kanatlarım kırık, bir yanım hep buruk kalacaktı. Velhasıl farkındayım, imtihanımdır. Bizlerin de amel defteri açıktır. Son öğüdünden anladığım, nasıl ölmek istiyorsan öyle yaşamalı ve cennetinde kavuşmalı. Yıllardır annemden Filistin'i, Yemen'i, Suriye'yi, nerede mazlum varsa ona koşmasını gördüm. Mazlumun acısını yüreğinde taşıyan annem kendi acısını yaşamadan huzura kavuştu. Bunun içindir ki dertli yaşamalı ki dertsiz ölmeli. Rabbim bizleri de son nefeste La ilahe illallah diyerek huzura erenlerden kılsın."
Ayşeli Polat yazdı...

İnanmayacaksınız ama, ilk tanışmamız bir rüya vasıtasıyla oldu. O da vaiz olduğu için vaizler grubundaki arkadaşlardan ismini çokça duymuştum. Fakat yüz yüze hiç görüşmemiştik. Arkadaşlar, yurt dışı yardım faaliyetlerinde çok aktif bir vaiz olduğunu, karınca misali hiç durmadan çalıştığını söylemişlerdi. Mesai kavramı olmayan, memur zihniyetiyle çalışmayan, fedakâr insanlara karşı algılarım açıktır. En zayıf yanım diyebilirim. Bu yüzden Zeynep hoca hemen dikkatimi çekmiş, takdirimi ziyadesiyle kazanmıştı. "Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir" sözünün ete kemiğe bürünmüş haliydi. Böylesine hizmet ehli biriyle yüz yüze görüşmek, ümmetin derdi hususunda uzun uzun muhabbet etmek istiyordum, lakin bir türlü nasip olmuyordu. 
 
Rüya demiştim ya... Bir gün rüyamda Zeynep hocayı gördüm. Ikimiz de Mescid-i Aksa'dayız. Yahudi köpekleri bize saldırıyor, biz bütün gücümüzle onlara dikleniyoruz. Nasıl cesur, nasıl kendinden emin, nasıl korkusuzuz anlatamam. Büyük bir arbedenin arasında kalıyoruz. O hengamede uyandım. Sırılsıklam terlemişim. Rüyanın etkisinden saatlerce çıkamadım. Vaizler grubuna, rüyamda Zeynep hocayı Mescidi Aksa 'da gördüğümü yazdım. Geçmiş gün hatırlamıyorum, bir arkadaş Zeynep hocayı arayıp benim onu rüyamda Mescidi Aksa'da gördüğümü söylemiş. Mescidi Aksa kelimesini duyan Zeynep hoca durur mu? Zira bu kelime onun nazarında ölüyü diriltecek güçte bir kelime. Bir şekilde telefon numaramı bulmuş. Beni aradı. Tanışmak için can attığım birinin beni araması karşısında hayrete düşmüştüm. Benden rüyamı bir kere daha anlatmamı istedi. Anlattım. Hayranlıkla ve hayretle dinledi. Uzun uzun Mescidi Aksa'ya olan aşkını anlattı. Sesinin titremesi, heyecanı beni çok etkilemişti. Bir rüya vesilesiyle gerçekleşen ilk görüşmemizden ikimiz de memnun kalmış, muhabbet etmeye doyamamıştık. Fikirler, idealler, hayaller, hassasiyetler birebir aynı olunca muhabbet bir başka tatlı oluyordu. "Görüşmek üzere" diyerek telefonları kapattık. Uzun süre birbirimizi sessiz sakin takip ettik. Zeynep hoca hizmete doymuyordu. Her cuma Mescidi Aksa'nın özgürlüğü niyetiyle Gazze'de kurban kestirip Gazzelilere dağıtıyor, hanımları bu hususun ehemmiyeti hususunda teşvik ediyordu. Meal ve tefsir gruplarının sayısı gün geçtikçe artıyor, online vaazlarla ilim aşığı hanımlara rehberlik ederek, örnek vaiz lakabını sonuna kadar hak ediyordu. Artık bir çok kişi Kur'an'ı anlayarak okuyor, Kur'an'ı hatmederken aynı zamanda mealini de hatmediyordu. Fikri, zikri, şükrü Mescidi Aksa'nın özgürlüğü idi. 
 
Ara ara telefonla konuşuyorduk. Muhabbetimiz ilerleyince birbirimizi iyice merak etmeye başladık. Bir vakıf  28 Şubat mağduru olarak konferans vermem için Kocaeli'ye davet ettiğinde konferans afişini durumda paylaşmıştım. Zeynep hocam görür görmez aradı. "Hocam Kocaeli bize çok yakın, çıkın gelin tanışalım" dedi. "Hocam ben cezaevi görevindeyken düştüm. Kalcamda protez var. Tek başıma binip inemiyorum. Nasıl geleyim?" dedim. "Aşkolsun hocam, benim aracım var. Seni alır koyarım" dedi. Kocaeli'de konferans görevimi tamamladıktan sonra Kartepe vaizi arkadaşım Hatice Ağlamaz hocam eşiyle birlikte hususi otolarıyla beni İstanbul'da bir şair arkadaşa bıraktılar. Zeynep hocam aracıyla beni oradan aldı. "Istanbul'da gezmek isteyip de gezemediğin Bir yer var mı hocam, seni gezdireyim" dedi. "Sadece Çamlıca Camisini gezmedim" dedim. O gün akşama kadar bana camiyi gezdirdi. O gece beni evinde misafir etti. Biraz dünyadan, biraz ahiretten, biraz Mescidi Aksa'dan, biraz Müslümanların ahvalinden derken uzun uzun muhabbet ettik. Bana, faizli bankadan maaş almamak için verdiği mücadeleyi, sistemle başedemeyince 3 yıl boyunca maaşsız görev yaptığını, 3 yılın sonunda maaşların katılım bankasına geçtiğini, 3 yıllık kaybın Allah tarafından nasıl kapatıldığını, Allah'ın lutfuyla kaybettiği paranın üç katına nasıl kavuştuğunu anlattı. Hayretle dinledim.   Benim için krallara layık bir sofra hazırlamış. 5 çeşit tatlı yapmış. Öyle duygulandım ki anlatamam. Ayrılırken, çantama bir poşet dolusu fındık koydu. Evi Anadolu yakasındaydı. Beni aracıyla Avrupa yakasındaki bir arkadaşın evine kadar bıraktı. 
 
Bir yıl sonra, paylaşımlarından hac görevi çıktığını öğrendim. Çok sevinmiştim. Çünkü aynı yıl ben de hacda görevliydim. Kutsal topraklara ayak bastığımda whatsaptan yazdım. Hocam burada da görüşelim dedi. "Hocam beni biliyorsun, uzun süre yürüyemiyorum. Araca tek başına binip inemiyorum. Sen bana gel dedim. Mutlaka geleceğini söyledi. O yıl hacca bir çok vaiz arkadaş görevli gitmişti. Bir çoğuyla da samimiydik. Onlara da durumumu izah ettim. Benim otelime gelirlerse muhabbet edebileceğimizi söyledim. Lakin Zeynep hocam ve Hülya hocamın dışında hiçbiri vakit bulup gelemedi. Bir ikindi vakti elinde hediyeyle bulunduğum otele gelen Zeynep hocama, çerez ve çay ikram ettim. "Hocam, buraya ne zor şartlarda geldiğimi bir bilsen şaşarsın.  Ama senin ağzından Allah razı olsun cümlesini duymak benim için her şeye değer. Bana dua et olur mu hocam? Bana kanser teşhisi konuldu. Yurda döndüğümde tedaviye başlayacaklar" dedi. "Hocam Rabbim sizi verdiğiniz sadakalar, kesilmesine vesile olduğunuz kurbanlar, okuttuğunuz hatimler hürmetine ümmete bağışlasın. Tam ve kamil bir şifa ihsan eylesin" dedim. Muhabbetle sarıldık, onu oteline uğurladım. 
 
Kaç ay geçmişti bilmiyorum. Cuma günleri paylaşımlarının bir anda bıçak gibi kesildiğini fark ettim. Endişeyle telefon ettim. "Hocam artık çalışmıyorum evde tedavi görüyorum, dua edin" dedi. Ara ara arıyor hatırını soruyordum. Her aradığımda sesi biraz daha kötüleşiyordu. Çok zor konuşuyor, nefes alırken zorlanıyordu. İstanbul'da özel hastanede ameliyat olacağımı duyunca "Hocam ben iyi olmayabilirim. Sana artık hizmet edemeyebilirim. Ama evim burada ve hizmetinde. Dubleks evimizin üst katında da hem banyo hem tuvalet var. Eşimle gelip üst katta istediğiniz kadar kalabilirsiniz" dedi. Telefonu kapattım hıçkıra hıçkıra ağladım. İstanbul'da sayısız akraba, dost, arkadaş vardı. Lakin hiçbiri arayıp geçmiş olsun deme zahmetinde bile bulunmamıştı. Hasta yatağında bile misafirperverliğini konuşturan birine hayran olunmaz mi? "Sağolasın hocam. Hastanede kalacağız, işimiz bitince de gideceğiz. Teklifin yeter" dedim. 
 
Acı haber tez duyulur derler. Rahman'ın rahmetine kavuştuğunu işittiğimde yüreğimden birşeyler koptu. Bu dünyadan bir Zeynep vaiz geçti. Güzel yaşadı. Yaşantısına sayısız şahit bıraktı. Ötede güzellikle karşılanacağından yana zerre kadar şüphem yok. Sen, koşarken çatlayan kuheylandın. Hak yolunda koşarken bu dünya sürgününden kurtuldun gittin.  Rabbimden niyazım odur ki bizim de sürgünümüz çok uzamasın.
 
Bugün kızının, annesini anlatan yazısı düştü önüme. Gözyaşlarına boğuldum. Ne güzel bir şahitlik! Ne güzel bir son! dedim. Ebrar... Ismi ile müsemma kızımız şöyle anlatmış annesini...
 
"Bu yazıyı yazmamın sebebi, bir hayatın Hak yolunda yaşayıp aynı şekilde son bulmasına şahitlik etmem ve bunun bize de o yolda yürümeye teşvik etmesi duasındandır. Annem Zeynep Men'in bir ömür Müslüman, saliha bir kadın olarak yaşadığına şahidim. Hastanede ağırlaştığı günlerde bile tesettürünü koruma gayretindeydi, Tıpkı 28 Şubat'ta verdiği mücadele gibi. Örtüsü son nefesine kadar yerinden hiç oynamadı. Annemin yanında kalıyordum hastanede. Böbrek sorunları vardı ama sanki iyiydi. Ölmeden önceki hafta sürekli ağrı kesici getirdiler. Ağrısı hiç yoktu, neden sürekli ağrı kesici getirdiklerini anlayamadık. Sonradan öğrendik ki meğer hastalığından dolayı kanser her yerini sarmış. Kanser hastaları ağır morfinler kullansa da ağrıları geçmez, bilinir. Ne hikmettir ki anneciğim son ana kadar hiç ağrı hissetmedi. Durumunun ağır olduğunu bilmeden sınavlara gittim. Annem okulumu dondurmamı hiç istemedi. Ben de direndim, iki ateş arasında kaldım ama hiç vazgeçmedim. Istiyordum ki okulum uzamasın, mezun olup annemle kalayım. Son sınavlara çalışırken bir telefon çaldı, babam gel dedi. Demezdi. Anladım ki gelmesinden korktuğum o zaman gelmişti. Çok şükür ki ben gelmeden vefat etmemişti, ama makinelerle yaşıyordu. Vefatının sabahı bilinci tamamen gitti. Sekerat halinde sürekli Kur'an okuduk. Güzel annemin güzel kalbi ağır ağır durdu. Sanki bizim de canımız gidiyordu ama inançlıydık, sabrettik. Bir yazısında yoğun bakım hastaları yalnız ölüyor diye üzüldüğünü belirtmişti. Anneciğim de yoğun bakım hastasıydı, ama imkanımız vardı, göndermedik. Çünkü yapılacak bir şey kalmamıştı. Son anında yanında olmak istedik. Son dakikalarında tüm aile tevhid getirdik. La İlahe İllallah Muhammedun Resulullah. Odamız feryat değil, kelime-i tevhid ile yankılandı. Son nefesinde dudaklarında La ilahe illallah kıpırtısını gördük. Rabb'ine imanla kavuştuğuna şahit olduk. Morg için hazırlamaya bayan görevli geldi. Normalde erkek olurmuş. Ama annemin vefatını ve hassasiyetini anlayıp mesaisi bitmesine rağmen kalmış. Annem cenazelerin bekletilmesini doğru bulmazdı. Son kez uğurlanırken de istediği gibi oldu. Biz de vasiyeti gereği onu memlekete Trabzon'a götürmek istedik. Ama İstanbul'daki dostlarıyla da vedalaşmasını arzuluyorduk. Bu durum cenazesini bekletmemizi gerektirebilirdi. Ama babamın çalışma arkadaşı her şeyi ayarladı. Istediği gibi cenazesi bekletilmedi ve vedalaşıldı. Gasilhanede bazen yıkanmadan yollanırmış. Öyle olmasın diye rica ettik. Gasilhaneye vardığımızda görevli hanımefendi annemin ismini görünce durdu. "Ben bu ismi tanıyorum. 2 senedir gruplarında okuyorum. Hocamı Hep görmek istemiştim, nasip böyleymiş" dedi. Böylece annemi seven bir gönül dostunun elleriyle uğurlamış olduk. Istediğimiz gibi İstanbul'daki dostlarıyla da helalleştikten sonra Trabzon'da babasının yanına defnettik. Bana ne güzel atlattın diyorlar, bilmiyorum. Insan annesini uğurlayınca hayatında çok sevdiği 10 belki 100 kişiyi kaybetmiş gibi yanıyor içi. Öğretmenim, en büyük destekçim, ablam, kardeşim, son günlerinde evladım, ANNEM... Lakin şahidim ki o salih amelle yaşama gayretindeydi. Annemin ardında bıraktığı en kıymetli miras, rabbine kavuşma hazırlığında böyle güzel geçen takvalı ömrüdür. Ve bizim bu ömürden sonra ölümüne şahitliğimizdir. Annemi çok sevdim. Bilirim ki sevmek sevdiğin için en iyisini düşünmek aynı zamanda. En iyisi de Allah'ın takdiridir. Bu denli güzel ölüme şahitlik etmişken Rabbime nasıl söz ederim? Bitmesini çok istediğimiz okulum bitmişti ama annem de gitmişti. Anladım kanatlarım kırık, bir yanım hep buruk kalacaktı. Velhasıl farkındayım, imtihanımdır. Bizlerin de amel defteri açıktır. Son öğüdünden anladığım, nasıl ölmek istiyorsan öyle yaşamalı ve cennetinde kavuşmalı. Yıllardır annemden Filistin'i, Yemen'i, Suriye'yi, nerede mazlum varsa ona koşmasını gördüm. Mazlumun acısını yüreğinde taşıyan annem kendi acısını yaşamadan huzura kavuştu. Bunun içindir ki dertli yaşamalı ki dertsiz ölmeli. Rabbim bizleri de son nefeste La ilahe illallah diyerek huzura erenlerden kılsın."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve davrazhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.