Havva Saraç Yazdı: 'Türkiye'de Gazzeli Bir Kadın'
Havva Saraç Yazdı: 'Türkiye'de Gazzeli Bir Kadın'
Havva Saraç Yazdı...
Havva Saraç Yazdı...
Gazzeli Sara, 3 çocuğuyla birlikte Türkiye'de yaşıyor. Kocası ve çocuklarıyla 7 Ekim'den önce gelmişler. Eşi karısını ve çocuklarını terketmiş, gitmiş. İki kız, bir oğlanın bakımı, tüm sorumluluğu annenin üzerinde kalmış. Biz önceleri onu çok şanslı görüyorduk. Hergün üzerlerine kurşunlar, bombalar yağmıyor. Açlık sorunu da yok. Ülkemizde olduğu için mutludur diye düşünüyorduk herkes gibi. Ama o Türkiye'den gitmek istiyor.
Tüm akrabaları Gazze'de. İki küçük çocuk, bir genç kızıyla ülkemizde yalnız hissediyor. Bodrum kat, eşyalı bir ev kiralamış. Ancak hem kendisi hem de çocukları astımlı olduğu için rahatsızlıkları artmış. "Türklerin bazıları iyi kalpli ancak bazıları çok anlayışsız." diyor. "Bu masayı, bu divanı nereden buldun? Elbiseni nasıl aldın. Bu perdeler yeni mi?" Hep soruyorlar.
"Ev sahibimiz cömert, evi eşyalı kiraladık" derken yoruluyorum artık" diyor. "Sen mültecisin, eşyaların eski, fakir olmalısın. Daha eski giyinmelisin. Daha az yemelisin." imalarını sürekli hissediyor. "Bir poşete eski kıyafetlerini doldurup getirmek bana iyilik değil. Yeni bir kıyafet beni düşünerek aldıysan ne güzel. Ama yıpranmış, yırtılmış, rengi atmış giysiyi bana vermeleri çok yanlış. Hem Allah'u Teâlâ ayetinde ne diyor? (Bakara, 267'nin Arapçasını okuyor):
"Ey iman edenler! Çalışıp ürettiğiniz malların ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin iyi, temiz ve helâl olanından Allah yolunda harcayın. Size verildiğinde gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü şeyleri, iyilik yapacağım diye başkasına vermeye kalkışmayın. Şunu bilin ki, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; O her türlü övgüye lâyıktır." (Bakara, 267)
Gazzeli Sara'ya soruyorlar:
-Ama size doktor, muayene, ilaç, okul, üniversite herşey bedava değil mi? Devlet size maaş da veriyor olmalı, değil mi?
"Hayır." diyor. "Ben ilaçlarımı, herşeyimi kendim ödemek zorundayım. Suriyelilerin durumu farklı. Onlar hastane ve ilaç konusunda sıkıntı yaşamıyor, az bir yardım da alıyorlar." Tok olduğu halde mültecilere fesatlanıp "açım" diye bağıran şükretmeyi unutmuş bazı yerli vatandaşlarımıza inat Suriyelilere de hasetle bakmıyor. "Az bir miktar alıyorlar." diyor.
Geçimini sağlamak için 3 tekerli, elektrikli aracıyla günlük işlere gidip maişetini kazanmaya çalışırken bütçesini aşan yüklü bir trafik cezası yemiş. Onu da hayırsever insanlar ödemiş.
"Filistin ehliyetim burada geçersizmiş, bilmiyordum. Gazze'de öğretmendim ben. Türkiye'de ehliyet almak için önce okur yazarlık kursuna gitmem, sonra Türkçe öğrenmem ve nihayet benim için çok pahalı olan ehliyet kursuna yazılmam lazım. Burada hayat çok zor. Ben dil öğrenmek istemiyorum. Ben çok yorgunum. İyisi mi Avrupa'ya gideyim." diyor. Sanıyor ki orada aynı sorunlarla karşılaşmayacak. Etrafındaki teyzeler çocuklarıyla ilgili fazlaca uyarıyor Sara'yı. "Bunlara her istediğini verme. Bak onu döktü, bunu kırdı, şunu düşürdü." Sara, böyle anlarda buharlaşıp yok olmak istiyor. 40 yaşında ama artık 70 yaşında hissediyor.
Şimdi herkes diyecek ki "Ya şu an Gazze'de olsaydı." Açlık, İsrail'in zulmü, çocuklarını doyuramamak. Bir çuval un için silahların gölgesinde oradan oraya koşturmak...
Evet şu an güvende, aç, açık değil ama sevdiklerinden uzak, yalnız ve anlaşılmadığını hissediyor. "Türkçe öğrenmek istemiyorum." diyor, pek çok şeyi ifade edebilecek kadar Türkçe bilmesine rağmen... Hakkımda konuşulanları duymak ve anlamak istemiyorum. "Bunu nasıl aldın, onu nereden buldun?" demek yerine "Senin için ben ne yapabilirim?" diyebiliriz belki. Hayatın zorluklarıyla mücadele eden Filistinli bir kadına ve çocuğa her gülümseme, her güzel söz, her ikram sadakadır. "Tühhhh! Gazze'ye de gidip hiçbir şey yapamıyoruz, elimizden ne gelir ki?" derken burnumuzun dibindeki mültecileri incitiyorsak ya da onları daha kötü şartlarda yaşamaya layık görüyorsak yine imanımızı ve kardeşlik duygularımızı gözden geçirmeli değil miyiz?
Merhamet insanı yücelten bir duygu. Hıristiyan bir İrlandalı, bir İspanyol, bir İtalyan ayağa kalkıp "Free Gazâ" diye bağırdığında, İsrail'in zulmüne isyan ettiğinde, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye oturan, uyumaya devam eden sözde Müslüman'dan insanlık olarak daha ileri bir noktadadır. İslam olmak, inanan olmak, ahlak ve şuur olarak kamil bir Müslüman olmak, merhametli, izzetli ve duyarlı olmayı da gerektirir. Unutmayalım ki şu an sadece Gazzeli Müslümanların kaderi zannettiğimiz vahşet, soykırım, zulüm her an bizim kapımızı da çalabilir. İşte o an kimi Sara gibi hicret edip başka ülkelere sığınırken kimi de İsmail Haniyye, Yahya Sinvarlar gibi öz yurdunda kalıp savaşarak şehit olmayı seçecektir.
İsrail'in yeryüzü için kan emici, psikopat, yayılmacı ve işgalci politikasına bugün bütün dünya şahit oldu. Şu an yapılacak en önemli şey hem devlet hem de millet olarak siyonist katillere kınamanın ötesinde somut yaptırımlar uygulayabilmek. Hiç vakit kalmadı. Hergün gıdaya ulaşamadığı için yüzlerce çocuk ve yetişkin ölüyor. Gazzeli çocukların açlıktan ölmelerini izlemek yerine herkes ayağa kalkmalı. Her vatandaş, her gazeteci, her devlet adamı, her siyasetçi, her STK vicdanı ve gücü nispetinde boykotunu, kalemini, sapanını, taşını, silahını, füzesini kuşanıp ivedilikle Filistin'e maddi, manevi destek olmalıdır...