Bir padişah düşünün: bir emir veriyor, kırk yaş üstündekiler toplatılıyor, bütün tecrübeler, hatıralar, şehrin hafızası yok ediliyor. Hikâye ürkütücü; ama daha ürkütücü olanı, o padişahın bugün bizim dünyamızda başka bir maskeyle dolaşıyor olması: bir virüsün hedef aldığı güçsüz değil, en kıymetli olanlarımız—yaşlılarımız.
Kumdan tespih hikâyesi, insanın aklına kazınması gereken basit bir gerçeği anlatır: Denenmeyecek fikirler vardır; provadan geçirilmesi mümkün olmayan, imamesi eksik işlere girişilmez. Gençlerin kurtuluş planı da bu boşluğu kullanır: “İmameyi siz yapın, biz taşları dizeriz.” Böylece padişah, yapmacık adaletini uygulatamaz; çünkü o imameyi takdir edecek olan tecrübelidir.
Bugün de benzer bir sınavla karşı karşıyayız. Bir tarafımızda bilim, aşı, sağlık çalışanları var; diğer tarafımızda ise tecrübeler—dedelerimiz, ninelerimiz, öğretmenlerimiz, meslek büyüğümüz. Virüs salgını sadece bedeni hedef almıyor; psikolojimizi, toplumsal bağlarımızı, hafızamızı aşındırıyor. Ve en tehlikelisi: bazen kendimiz, korku ve öfkeyle onları dışlamaya başlıyoruz. “Onlar risk grubundalar, uzak duralım” derken birçoğumuz onların yaşam hakkını, onlara saygıyı ikinci plana atıyoruz.
Kumdan tespihin imamesi metaforu burada bize yol gösteriyor: Bir toplumun “imamesi” tecrübedir. Onu yok saymak, taşıma işini tek başına gençlere vermeye çalışmak; yani yalnızca kısa vadeli pratik çözümlerle yetinmek, uzun vadede cumhuriyetimizi, belleğimizi zayıflatır. Ailesinin bir kısmını saklayan genç adam gibi davranan toplumlar, hem vicdan hem de akıl açısından kazanç sağlarlar. Çünkü tecrübenin yerini hiçbir teknoloji tamamen dolduramaz.
Bu köşeden sesleniyorum: Onları feda etmeyelim. Korktuğumuz şeyi onlara yansıtmayalım. Evde yalnız kalmış dedelere telefon edelim, sağlık kontrollerini ihmal etmeyelim, aşılama ve koruyucu önlemler konusunda bilgilendirelim—ama onlara insan yerine koymayan, ötekileştiren söylemlerden kaçınalım. Bir doktorun, bir tarihçinin, bir ustanın, bir annenin birikimi panzehirdir; krizde bize yol gösterir, hatalardan korur.
Eğer bugün birbirimizi korumayı, tecrübelilere saygıyı bir erdem haline getirirsek, yarın biz de o tecrübeye erişebileceğiz. Kumdan tespihteki taşları dizerken imameyi yapanları görmezden gelmek, imameyi kaçırmak demektir. Oysa hepimiz imameyi gözetmekle yükümlüyüz: Toplumsal aklı, hafızayı, insanlığı korumakla.
Sonuç olarak, pandemi gibi olağanüstü zamanlar bizi ikiye böler: Korku ve öfkeyle birbirimizi tüketmeyeceğiz; aksine birlik olup aklı, üstadları, büyüğü koruyacağız. Çünkü onlar bizim panzehirimiz. Onları kaybedersek, kumdan tespihi yapmakla kalırız — imamesiz, ruhsuz bir tespih.
Birlik olalım. Şimdi tam zamanı: “BİZİMLE KAL.”

