Dünya ve Ahiret Ehlinin En Üstün Ahlakı: Affetmek
Dünya ve Ahiret Ehlinin En Üstün Ahlakı: Affetmek
Ayşeli Polat yazdı...
Ayşeli Polat yazdı...
Kıymetli Dostlar, Aile ve Dini Rehberlik Bürosu'nda nöbet tutarken telefon eden bir teyzeyle aramızda geçen konuşmayı paylaşmak istiyorum sizinle.
Ahizenin diğer ucundaki teyze "Hocam size bir şey sormak istiyorum. Günlerdir bu meseleyle yatıp, bu meseleyle kalkıyorum. Ne gecem gece, ne gündüzüm gündüz. Adeta geceler ve gündüzler yer değiştirdi. Uykularım kaçıyor, ruhum daralıyor. Beni bu cendereden kurtaracak, ferahlatacak, sıkıntımı giderecek bir açıklamada bulunursanız size dua ederim." dedi. "Buyurun, sizi dinliyorum" dedim.
"Hocam ben, bu dünyada canımı ziyadesiyle yakmış, adeta bana cehennemi yaşatmış ve hâlâ buna devam eden bir kaç kişiye asla hakkımı helal etmiyorum, edemiyorum. Ne kadar uğraşsam da, hakkımı helal etmek gelmiyor içimden. Acaba hakkımı helal etmesem, bunun dinen bir sorumluluğu var mı?" dedi.
Bu soruya, saadet asrında yaşanmış bir olayı anlatarak cevap verdim. Olayı Allah Rasulü'nün güzide sahabelerinden Enes b. Malik (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v) ile beraber otururken onun ön dişleri görününceye kadar güldüğünü gördük. Ömer (r.a) ona: “Babam, anam sana feda olsun, neden güldün ey Allah'ın Rasulü ?”dedi. Allah Rasulü (a.s) şöyle buyurdu: "Ümmetimden iki adam (mahşer günü) Rabbimizin huzurunda dizleri üzere çöktü. Onlardan biri: “Rabbim kardeşimden (dünyada iken) bana yapmış olduğu zulmün karşılığını al “dedi. Şanı yüce olan Allah hakkını isteyen adama: “Sen kardeşinin iyilik ve ibadetlerinden hiçbir şey kalmamışken ona bunu nasıl yapmak istersin?” dedi. Hak sahibi: "Rabbim o halde benim günahlarımı alsın“ dedi. Enes dedi ki: "Rasulullah (s.a.v) ağlayarak gözlerinden yaş aktı sonra şöyle buyurdu: "Gerçekten o gün büyük bir gündür. İnsanların, kendilerinin yerine yüklerini taşıyacak kimselere ihtiyaçları olacaktır.” dedi. Yüce Allah hakkını isteyene: “Gözünü kaldır ve cennetlere bak” buyurdu.
O da başını kaldırarak: “Rabbim !“dedi, “Ben altından şehirler, altından inci ile taçlanmış saraylar görüyorum. Bu hangi nebinin, yahut hangi sıddık ile yahut hangi şehidindir ?”dedi. Yüce Allah: “Bu bedeli ödeyen kimseler içindir “buyurdu.
Hak sahibi: “Rabbim bunun bedeline kim sahip olabilir ki (bedelini ödeyebilsin) ?”dedi. Allah: “Ona sen sahipsin, senin buna gücün yeter “ dedi. Hak sahibi : “Neyle ya Rabbi? Nasıl olacak?" dedi. Allah: “Hakkın olan kardeşini affet, cennet senin olsun“ dedi. Adam: “Rabbim ben de onu affettim” dedi. Aziz ve celil olan Allah da: “Haydi kardeşinin elinden tut ve onunla birlikte cennete gir “dedi. İşte o vakit Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Allah'a karşı takvalı olun, aranızı düzeltin. Çünkü Yüce Allah mahşer de bile Müslümanların arasını düzeltiyor."
Anlattığım olay teyzeyi şok etmişti. Hakkını helal etmeme hususundaki haklılığını ispat etme adına hayatını anlatmaya başladı.
"Hocam, benim annem beni doğururken ölmüş. Babam cok geçmeden evlendiği için beni babaanneme bırakmış. Babaannemi çok severdim Allah mekânını cennet eylesin. Ama o da kalp krizi geçirip vefat etti. Daha sabi çocuktum öldüğünde. Babam "Bu kız daha çok küçük, bunu yurda koysam çocuklar döver" demiş, üvey annemin tehdit ve şantajlarına boyun eğmemiş, beni eve almış. Keşke yurda verseymiş. Hani bir söz var ya hocam "Annen sağsa babanın bir gözü görür. Annen ölünce o da kör olur" diye. Meğer ne doğru sözmüş.
Üvey annem görüp görebileceğin en zalim kadındı. Bana yaptıklarını anlatsam dudakların uçuklar. Aç bıraktığı için bayıldığım günleri mi söyleyeyim? Evin kömürlüğünde saatlerce kilitli kaldığım için ağlamaktan sesimin kısıldığı günleri mi söyleyeyim? Oklavayla dövdüğü, "Babana söylersen bir dahaki sefere kırarım" dediği için moraran yerlerimi sakladığım günleri mi söyleyeyim? Üvey annemden çekmediğim kalmadı. Gözyaşları içinde bu evden kurtulmak için dua ederken, istemeye gelen ilk kişiye belki kurtulurum umuduyla tamam dedim. Daha 15 yaşındaydım. Asıl sınavımın yeni başlayacağını nereden bilirdim. Evlenip gittiğim ev, üvey annemin evine rahmet okutuyordu. Hem kaynanamdan, hem görümcelerimden çekmediğim kalmadı. Eşim safça olduğu için hiç ses etmiyordu. Onlar da bunu fırsat bilerek bana cehennemi yaşattılar. Köle gibi çalıştırdılar. En küçük hatamda öldüresiye dövdüler. İftira atıp bütün köyü üstüme saldılar. Daha neler, neler... Herşeyi anlatıp da kafanı şişirmek, vaktini almak istemem. Zaten şimdiye kadar dediklerimden az çok anlamışsındır çektiklerimi. Sen biraz önce anlattığın olayda Cenabı Hakkın "Haydi, hakkını helal et, kardeşinin elinden tut ve onunla birlikte cennete gir" dediğini söyledin ya. Ben yaşadığım eziyeti, zulmü bir an bile unutamazken, hakkımı asla helal edemezken bir de onun elinden tutup cennete mi gireceğim? Bu nasıl olacak?" dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Yaşadıkları kolay atlatılır şeyler değildi. Zaten atlatamamıştı da. Ağlayıp rahatlaması için müsade ettim, bir süre konuşmadım. Ağlama sesi iç çekmeye dönüşünce yavaş yavaş anlatmaya başladım.
"Öncelikle belirteyim ki yaşadığınız şeyler unutulacak türden şeyler değil. Sizde çok derin izler bırakmış. Bunu, sesinizin tonundan, yüreğinizin yangınından, hıçkırığınızın renginden anlıyorum. Ama bence şunu ıskalıyorsunuz. Yaşadıklarınızı Allah da unutmuyor. Her ânı kaydediyor. Zerre kadar iyiliğin ve kötülüğün karşılık bulduğu bir âleme doğru seyahat etmiyor muyuz? İstesek de istemesek de yolculuk devam ediyor. Burada yaşanılan iyi yada kötü ne varsa kaydediliyor ve ileride karşımıza çıkacak. Yani ihmal edilmeyecek, unutulmayacak, silinip gitmeyecek. Lütfen bunu unutmayın.
Bir diğer husus da şu ki, mümin olarak, bu âlemin ücret ve mükafat yeri değil, imtihan ve hizmet yeri olduğuna inanıyoruz. Burada sınanacağız, deneneceğiz ki, ebedi âlem ona göre şekillensin. Pekiyi imtihandan kurtuluş var mı? Bakara Suresi'ne göre yok. Pekiyi bu sınanma ne ile olacak? Kimisi korku ile (Suriye), kimisi açlık ile ( Afrika), kimisi mallardan eksilme ile (deprem, sel vs.), kimisi canlardan eksilme ile ( hastalık, sevdiklerinin ölümü), kimisi ürünlerden eksilme ile ( dolu vurması, hırsızlık vs.), kimisi de bunların tamamıyla (Filistin) imtihan edilir. Kuran-ı Kerim bu kadarını zikretmiş. Ben biraz daha ekleyeyim.
Mesela bunların hiç biri olmaz da, bir insanı musallat eder sana Yaradan. Bu insan bazen komşun olur, bazen akraban, bazense arkadaşın. Bununla, senin imtihan karşısındaki tavrını görmek ister. İmtihan karşısında tavrın mümince mi, yoksa kafirce mi bunu ölçer. Peki bu hususta örneğin kim? Tabii ki son Nebi...
Sen nefsin ve şeytanın kışkırtmalarına kulak verir, imtihanın Allah'tan geldiğini unutur ve Allah'a isyan edersen, ya da mümince tavır sergilemez, karşındaki kendini bilmez gibi davranırsan, imtihanı kaybettin demektir. Ama bu dünyada zaten imtihan edileceğini ve şu anda bu kişinin senin imtihanın olduğunu düşünürsen, Allah'tan sabır ve mümince tavır dilersen, imtihanı kazanırsın. Kazanınca nolur biliyor musunuz? Rabbin bu çektiklerin mukabilinde günahlarının bazılarını siler. Eğer günahın yoksa cennetteki dereceni yukseltir. Allah aşkına buna değmez mi?
Düşünsenize! Ahirete gittiğinizde mizan terazisi önünüze konuyor. Bir de bakıyorsunuz sağ kefe ağır basmış. Şaşkınsınız, diyorsunuz ki nasıl olur, ben bu kadar amel işlemedim! "Dünyada çektiğin sıkıntılara sabır gösterip isyan etmediğin için günahlarını sildik bu yüzden" deniliyor. Diyorsunuz ki ama günahlarımı silseniz de bu kadar amel etmez ki! Deniliyor ki, "Günahların bitince cennette derece verdik." O herkesin oradan oraya koşuştuğu, annenin evladından, evladın annesinden, kardeşlerin birbirinden kaçtığı hengamede, böyle bir neticeyi görmek istemez misiniz? Bakın ben size anlatırken bile heyecanlanıyorum, kalbim çarpıyor.
Bir de ahiretteki durumu resmedeyim isterseniz. Rabbimiz, gözlerin görmediği, hayallerin erişemediği güzellikleri gösterip "Kardeşini affet, hesapla uğraşma, giriver cennetime!" dediğinde, yapılanlar aklınıza gelecek affedemeyeceksiniz. Rabbimiz her seferinde güzelliklerin dozunu artırarak sizin mekânınızı güzelleştirecek. Taki sizi razı edip "Affettim" diyene kadar. Siz de tertemiz gireceksiniz o temiz mekânlara. Kinden, düşmanlıktan uzak, bembeyaz bir yürekle. Zaten Kuran bize öğretmiyor mu duayı ? "Mümin kardeşlerime karşı içimizde kin bırakma" diye...
Bu anlattıklarım tamamen sizin zaviyenizden bir bakış. Bir de o zalimin zaviyesine değinelim isterseniz. Madem ki zerre kadar kötülük yapan onu görecek. O zalim de yaşattıklarının hesabını vermeden cennete giremeyecek. Müsterih olun. Onun işi Allah'a kalmış. Ne kadar azap edeceğine o karar verecek."
Bu cevap üzerine "Allah razı olsun dedi" ve kalbinin mutmain olduğunu söyledi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.