Toplumsal Bir Çığlık; İntihar!
Toplumsal Bir Çığlık; İntihar!
Akademisyen/Sosyolog Ahmet Aydın: Toplumsal Bir Çığlık; İntihar!
Akademisyen/Sosyolog Ahmet Aydın: Toplumsal Bir Çığlık; İntihar!
Geçmişten günümüze kadar, insanlık tarihi boyunca intiharlar üzerinde, bir çok etkenin belli ölçüde etkili olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Fakat bunların yanı sıra en önemli faktörün toplumsal sebepler olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü toplumsal yapı, içinde bulunduğu fiziki çevreyi etkilediği kadar, içinde yaşamını sürdüren insanı da etki altına alabilmektedir.
İntihar etmek, yaşamına son vermek insan doğasına aykırı gibi görünse de; elverişsiz toplumsal koşullar insan yaşamını olumsuz etkilemektedir. İşte bu olumsuz koşullara karşı herkesin aynı direnci göstermesi pek mümkün olmamaktadır.
Sosyologlar’a göre, toplumun bireyler üzerindeki kontrolünün başarısız olması sonucu intiharların ortaya çıktığı görüşü hakimdir. İntiharlar konusunda ilk önemli çalışmayı yapan Durkheim’e göre, intiharın nedenleri bireyden çok toplumda aranması gerekir. Durkheim toplumsal nedenleri dikkate alarak, intihar olaylarını bir sınıflamaya tabi tutar ve toplumsal nedenlere göre intiharları üçe ayırır:
1-Bencil İntiharlar: Bireyin bağlı olduğu din, politik zümre, aile vb. tarafından korunulmamış olmasından kaynaklanır. Yani, toplumsal bağlar gevşek olduğu, birey kendini yalnız hissettiği zaman ortaya çıkar. Bireyin bağlı olduğu grup bağları zayıfladıkça ve gruba bağlılığı azaldıkça, birey, kendi özel ilgileriyle baş başa kalır ve yalnızlık hisseder.
2-Elcil İntiharlar: Birey sadece toplumdan koptuğu, kendini yalnız hissettiği zaman değil, topluma çok bağlı olduğu zamanda intihar eder. Bu intihar türünde kendi hayatına son veren kişi, toplumsal bir ödevi yerine getirmek amacıyla bu eylemi gerçekleştirir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen kimse onursuzlukla suçlanır, çoğu zaman da toplumsal cezalara çarptırılır.
Günümüz toplumlarında bireysel kişilik, kollektif kişilikten iyice sıyrıldığı için bu türden intiharların yaygın olmadığını, ama seyrek de olsa, kendisine verilen herhangi bir buyruğu yerine getirmediğinden, onurunu korumak amacıyla, utançtan kurtulmak için kendi yaşamına son veren insanlara rastlanmaktadır.
3-Anomik İntiharlar: Bu tür intiharlar, bir takım toplumsal bunalımlar sonucu, toplumun yapısında meydana gelen değişiklerle bireyin yaşam biçiminin, değerlerinin altüst olması sonucu gerçekleşen intiharlardır. Durkheim, sefaletin tek başına intiharlara neden olmadığını belirtir. Çünkü, yoksulluk intiharların sebepleri arasında düşük bir oranda bulunmuştur.
İntihar, nedenleri yadsınamayacak kadar toplumsal olan bir olgudur.
Ekonomik krizler intihara neden olsa da, bunun asıl nedeninin zenginlik ya da fakirlik değil; toplumsal yapıdaki değişikliklerdir. Meydana gelen bu değişiklik toplum için yararlı ya da zararlı olsun, bunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan toplumda meydana gelen değişikliğin bireyin yaşam koşullarını altüst etmiş olmasıdır.
İntiharı arttıran kargaşalık halleri, sadece ekonomik bunalım, düzensizlik değil; aynı zamanda aile yaşamında meydana gelen kargaşalıklar da bu oranı arttırmaktadır. Günümüz çağdaş toplumların en belirgin bir özelliği olan bu kargaşa hâli ve buna bağlı olarak artan intiharlar, bireyle toplum arasındaki bağların zayıflaması ve toplumsal çözülmenin giderek gelişmesi, yeni çağdaş toplumların evrensel bunalımıdır.
İlk bakışta bireysel yapının bir sonucu gibi görünen intihar, gerçekte toplumsal yapının bir sonucudur. Bir toplumun herhangi bir dönemindeki intihar sayısını, toplumun, o dönemde ki ahlâk yapısı belirler. Her toplumun sosyoekonomik yapısına göre, üyelerini intihara sürükleyen kendine özgü gerekçeleri vardır.
Toplumsal yapının değişmez bir parçası olan insan için, başkalarının onun hakkında ne düşündükleri önemlidir.Temelde bir insan için gurur, pişmanlık, utangaçlık gibi duygular ağır basar. Sosyal çevresi tarafından devamlı olarak kontrol altında olan insan, eğer davranışları çevresindekiler tarafından olumlu olarak kabul ediliyorsa, kişi takdir edilir ve destek görür. Aksi durumda, kişinin davranışları olumsuz olarak nitelendiriliyorsa, çevresi tarafından reddedilir ve kabul görmez. Bu kabul edilmeme durumu ya da dışlanma algısı kişiyi olumsuz düşüncelere sürükleyebilir.
İntihar düşüncesi bir ölüm isteği değil, topluma yapılan açık bir yardım çığlığıdır.
Birey için önemli olan, çevresinden yardım görmesidir, eğer içinde bulunduğu durumdan kurtulması için çevresi gerekli desteği sağlamazsa, birey hayatına son verebilir. İntihara kalkışan kişinin amacı aslında ölmek değil, çevreden yardım istemektir. Çevredekiler beklenen yardımı göstermeyip, birde kişiyi umutsuzluğa sürükleyecek şekilde umursamaz ve vurdumduymaz davranırlarsa intihar etme ihtimali artar. Toplumların gelenek görenekleri, değerleri, dinleri, yaşayış biçimleri, o toplumlarda yaşayan insanların düşüncelerini etkilemektedir.
Bireysel rekabetin yoğunluk kazandığı günümüz çağdaş toplumlarında, birey-toplum ilişkisindeki kopukluk intihar oranlarının artmasıyla kendini gösterir.
Toplumların sadece intiharlara karşı değil, bireylerin yaptığı olumsuz davranışlara karşı gösterdikleri tepkiler de intihar oranlarını etkilemektedir. Özellikle intiharın onurlu bir davranış olarak kabul edildiği Japonya gibi gelenekçi toplumlarda, intiharların sıkça görülmesi bu durumu destekler niteliktedir.
Temel ilkesi bireycilik ve bireysel özgürlük olan çağdaş toplumlarda herkes kendini diğerlerinden farklı görmekte ve aralarında kıyasıya bir mücadele başlamaktadır. Bu bireyci ve bencil bakış açısı, toplumdaki ortak değerlerin çözülmesine neden olmaktadır. Sanayileşmenin etkisiyle hızlanan dikey ve yatay hareketlilik, bireylerde daha iyi statüye ve yaşam imkanlarına sahip olma isteğini artırıyor. İnsanlar arasında kıyasıya bir yarış başlıyor, bu yarışta bazıları çok gerilerde kalabiliyor. Bireyselciliğin ön plana çıktığı, insanların bir yarış atı gibi görüldüğü günümüz toplumlarında, yarışta geri kalan insan çözümü yaşamına son vermekte bulabiliyor.
Günümüzde yaşam mücadelesinde geri kalan insan, sadece kendi türleri ile değil, aynı zamanda makinelerle, gürültülerle, sanayileşme ile de bir yarış halindedir. Bu koşullar içinde makinenin bir parçası durumuna gelen insan devamlı bir yorgunluk hissetmekte ve yalnızlaşarak bunalıma girebilmektedir. Makineler dünyasında kendini yapayalnız hisseden insan için ölüm, sonsuz bir dinlenme, huzur ve kendi benliğine dönme anlamına gelebilmekte ve bir kurtuluş olarak görülmektedir.
Her şeyi maddede arayan insanların yoğun olduğu günümüz toplumlarında, maddi şeylere ve maddiyata verilen önemin artması, insanların sahip oldukları ekonomik değeri yüksek olan materyaller ile önem kazandığı, bunun yanı sıra insani değerlerin önemini kaybettiği, maneviyatın geri planda kaldığı zamanımızda, insani olarak kıymet göremeyen insan hayatına son verebilmektedir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, kırsal kesimdeki intihar oranlarının şehirlerdeki oranlara yaklaşmakta olduğunu göstermektedir. Çünkü, sanayileşmenin gelişmesiyle birlikte, teknolojinin günümüzde kırsal alanlara kadar girmesiyle beraber, kırsal kesimde de değerler değişmekte, bireycilik anlayışı hakim olmaya başladı ve insanlar kendine yabancılaştı.
Kırdan kente göç edenlerde, kültürel ortam değişmesiyle birlikte, sonu intiharlara kadar varan çeşitli uyum problemleri görülmektedir. Cemaat toplumundan Cemiyet toplumuna geçişle birlikte, herkesin birbirini tanıdığı, yüz yüze ilişkilerin hakim olduğu, yaşamı geleneklerin şekillendirdiği, aynı duygu ve inanç birliği bulunan, doğa ile kucak kucağa bir ortamdan gelip; ilişkilerin resmi, komşuların birbirini tanımadığı, bireyselciliğin hakim olduğu, yaşamı resmi kanun ve kuralların şekillendirdiği bambaşka bir ortama giren insanoğlu, bu tür bir kültür çatışması içinde bulunmasıyla birlikte çeşitli sorunlarla karşılaşabilmekte ve intihara sürüklenmektedir.
Aşırı şehirleşme, sanayileşme ve göç gibi faktörler, intiharların artmasına neden olabilmektedir. Özgürlüğün arttığı, kişisel karar verme yetisinin daha güçlü olduğu bir topluluk üyelerinin, bireysel karar almanın daha az olduğu topluluk üyelerine göre intihara daha yatkın olduğu görülmektedir.
Bunun içindir ki, aile bağlarının güçlendigi, bireysel çıkarlardan ziyade toplumsal amaçların öncelendiği , toplumsal dayanışmanın arttığı, torpilin, adam kayırmanın olmadığı, itaatin değil liyakatın ön plana çıktığı, güçlünün haklı olduğu değil haklının güçlü olduğu, geniş dağılımlı toplumsal adaletin sağlandığı, maddeye değil manaya önem veren bir toplumsal yapının oluşturulması ile intihar eğilimlerinin bir nebzede olsa azalmasına neden olunabilir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.