Zina 1999’da Suç Olmaktan Çıktı! Erdoğan Dönemiyle İlgisi Yok
Zina 1999’da Suç Olmaktan Çıktı! Erdoğan Dönemiyle İlgisi Yok
Rahmi Sarıkurt Yazdı...
Rahmi Sarıkurt Yazdı...
Zina, Türk hukuk sisteminde uzun yıllar boyunca hem toplumsal hem de hukuksal açıdan tartışma konusu olmuştur. Osmanlı döneminden miras kalan 1858 tarihli Ceza Kanunnamesi’nin yerine, 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası, o dönem İtalya’da uygulanan 1889 tarihli Zanardelli Ceza Yasası’ndan esinlenmiş ve zinayı bir suç olarak düzenlemiştir.
Bu düzenlemeye göre hem erkek hem de kadın açısından “zina” suç sayılmış, cezası da hapis olarak belirlenmiştir. Ancak 1990’lı yıllara gelindiğinde, toplumsal değişim ve hukuk anlayışındaki dönüşümle birlikte bu maddeler Anayasa Mahkemesi’nin gündemine taşınmıştır.
23 Eylül 1996 tarihinde Anayasa Mahkemesi, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 441. maddesini – yani erkeklerin zina suçunu düzenleyen maddeyi – Anayasa’nın 10. maddesine (eşitlik ilkesine) aykırı bularak iptal etti. Ardından, 23 Temmuz 1998’de kadınlara ilişkin 440. madde, yine aynı gerekçeyle iptal edildi.
Bu süreçte, ayrı yaşayan evli çiftlerle ilgili hükümleri içeren 442. madde de 13 Temmuz 1999’da yürürlükten kaldırıldı. Böylece, 1926’dan itibaren varlığını sürdüren “ zina suçu” 1999 yılı itibariyle tamamen ceza hukukundan çıkarılmış oldu.
Yani, bugün tartışmalarda sıkça dile getirilenin aksine, zinanın suç olmaktan çıkarılması kararı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde alınmamıştır.
Bu değişiklikler, 1990’lı yılların sonunda Anayasa Mahkemesi kararlarıyla yürürlüğe girmiş; Erdoğan henüz Başbakan bile olmadan, hukuken zina suç olmaktan çıkarılmıştır.
Dolayısıyla konunun tarihsel ve hukuki çerçevesi, ideolojik tartışmalardan bağımsız biçimde açık ve nettir:
Zina, 1926’dan 1999’a kadar suçtu. Ancak 1999 itibariyle Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminde artık bir suç değildir.
İslam’da Zina Büyük Günah ve Toplumsal Tehlike
Zina, “meşrû olmayan cinsel ilişki” anlamına gelir. Dinî terminolojideki anlamı da bu sözlük tanımıyla aynıdır.
Kur’an-ı Kerim’de “zina” kelimesi beş ayette geçer.
İsrâ Suresi 32. ayette, “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o çirkin bir iştir ve kötü bir yoldur” buyrularak yalnız fiil değil, zinaya götüren davranışlar da yasaklanmıştır.
Furkân (25/68) ve Mümtehine (60/12) surelerinde zina, şirk ve adam öldürme gibi büyük günahlar arasında sayılır.
Nur Suresi 2-3. ayetlerde ise zina eden kadın ve erkeğe uygulanacak yüz değnek (celde) cezası emredilir.
İslam hukukuna göre zina eden kadına zâniye, erkeğe zânî denir. Hanefî fakihleri zinayı, “nikâh bağı veya nikâh şüphesi bulunmayan bir kadınla bilerek cinsel birleşme” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım, fiilin hem dinen haram hem de cezai yaptırımı olan bir suç olduğunu gösterir.
Zinanın yalnızca fiziksel fiille sınırlı olmadığını belirten hadislerde, “gözün ve dilin zinası” tabirleri yer alır. Yani harama bakmak, uygunsuz söz söylemek gibi davranışlar da zinaya götüren yollar olarak görülür.
İslam ahlakında zina, sadece bir cinsel eylem değil, nefsin aklın kontrolünden çıkması olarak değerlendirilir.
Gazzâlî, zinayı adam öldürmeden sonra en büyük günahlardan biri olarak nitelendirir. Zira bu fiil, yalnızca bireyin günahı değil, aile kurumunun temellerini sarsan toplumsal bir kötülük olarak görülür.
Zinanın yasaklanmasının temel nedeni, insan soyunun meşru evlilik bağları içinde sürdürülmesi, nesebin, mirasın ve toplumsal düzenin korunmasıdır.
Bu nedenle İslam toplumlarında zina, hem dünyevi bir suç hem de uhrevi bir günah olarak görülmüş; aileyi, toplumu ve inancı koruma anlayışının merkezinde yer almıştır.
Bugün yeniden gündeme gelen “zina” tartışmalarında, hem dinî hem hukukî boyutların tarihî bağlamından koparılması, meseleyi sığ bir tartışmaya dönüştürmektedir.
Oysa gerçek açıktır:
Zina, 1926’dan 1999’a kadar Türk Ceza Kanunu’nda suçtu.
1999 yılında Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kaldırıldı.
Bu sürecin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile hiçbir ilgisi yoktur.
Zina, İslam’a göre dün olduğu gibi bugün de büyük günah sayılır. Ancak Cumhuriyet hukuk sisteminde 25 yıldır cezai bir suç değildir.
Dolayısıyla bu konunun dinî, ahlâkî ve hukukî yönleri karıştırılmadan, tarihsel gerçeklik içinde ele alınması, toplumun sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.